CHP İzmir İl Kongresinin iki dönemdir tabir yerinde ise merkezinde biri olarak dünkü durumu değerlendirmeye çalışacağım. Hatta adımla uyum kurarak sevgili Enver Aysever “Hezimet Abi” der. Öncelikle şu konuya açıklık getirmek istiyorum. Doğal olarak okuyucu, genel olarak halk “yahu siz hep CHP’yi eleştirdiğiniz için parti bir yere varamıyor”. Bu tespit göreceli olarak doğru olsa da; CHP’nin yol alabilmesi için ayaklarına bağlı prangalar, yol almada en büyük engeli. Nedir bu prangalar? Partiyi ele geçiren yapı/yapılar, siyasi ve ideolojik tartışmalara yer vermemek için, iş aş gerekçesiyle, kamu çalışanları ve yakınlarını, delege yapıp, oluşan bağımlılığı, eş, dost ahbap çavuş çevrelerine "taban gösterip”, bunu bir örgütlenme tarzı olarak sunmaktadırlar.
Böyle olunca Parti, artık örgütsel arayışlara girme, geniş kitlelere açılma şansı duymuyor. AKP karşıtı yükselen oylar, bu suni dengeyi yaratan kamu temsilcileri, Belediyeler durumu kendi başarıları olarak göstermektedirler. “Örgüt” kamu oyunda parti üst kademelerinde Belediye Başkanlarını beğendirme ve sunma aracıdır. Muhalefet etme iddiasındaki çıkışlar da kendini bu tavırdan bu hevesten soyutlamıyor, ancak; örgütün özgürleşmesini isteyenler gücü dağıtmamak için ister istemez ayni hamilerin elinde kalabiliyor.
“Partinin bu yapısını değiştirebilirmiyiz?” Düşüncesiyle; 2012 yılı kongresinde, o dönem Parti Meclisi Üyesi olan, Partinin Gençlik kollarında yetişmiş, ODTÜ Makine Mühendisliği bölümü mezunu, Uluslararası bir şirketin “Ülke Tesisleri Müdürü” görevinde bulunan, Levent Eyipişiren’i İzmir İl Başkanlığı adaylığına ikna ederek çalışmaya başladık. Levent İlkokul, ortaokul ve liseyi İzmir’de okumuş Üniversite tahsili için İzmir’den ayrılmış, mezuniyetinden sonra da yine İzmir’de Uluslararası bir firmada çalışmış, 2010 yılında da İstanbul’da ki şimdiki işine geçmiş, kariyeri parlak bir arkadaşımız. Eğer İl Başkanlığı seçimini kazansaydı, zaten evi İzmir’de olduğu için, şirketin İzmir Çiğli Organize Sanayi bölgesindeki tesislerine tenzili rütbeyle dönecekti.
Böyle bir adayın göreve talip olması Aziz Kocaoğlu’nu çok rahatsız etti. Basına verdiği demeçlerde “Ben Levent Eyipişiren’le çalışmam” diyordu. Sanırsın ki kendine “özel kalem müdürü” arıyor. Hatta kongre sabahı arabasında Genel Başkan’a partinin o günlerde yetkilisi olan iki kişi daha varken; “Levent bu kongrede il başkanı olursa, ben Pazartesi partide yokum” diyebilmiştir. Bu sözü yanında sarf ettiği kişiler hayatta. Partinin yukarda dile getirdiğim örgüt yapısı bugünkü kadar katı bağımlılık yaşamasa da yine belediyelerin güdümündeydi. Biz bunu biliyorduk. Bizi destekleyen belediye başkanları üzerinden eleştirseler de, asıl karşı propagandalarını, Genel Başkanı ve O’nu seven delegeleri etkilesin diye, bizi “Önder Sav”cı olarak suçladılar. O kongrede, yalancılığı bir ahlak sorunu olarak görmeyen, çift listelerde yer alma kurnazlıklarıyla “politika” yaptıklarını sananlar ile Büyükşehir’in aş, iş vaatleriyle dönüştürdüğü delegeler yüzünden seçimi kaybettik. Sayın Tacettin Bayır’ın basındaki ifadesine göre 171 kişi o günler, kongre üzerinden işe alınmış.
Gelelim dünkü kongreye; çok sıradan bir tesadüf sonucu, biz Alaattin Yüksel’in aday olacağını bir ay önce öğrendik. Gerek Aziz Kocaoğlu gerek, Alaattin Yüksel dikkatleri başka adaylar üzerine çekmeye çalışsalar da biz duruma gülüp geçiyorduk. Bu nedenle sağlıklı bir muhalif aday yaratma gayretlerim ve arayışlarım oldu. Bu arayışlarımız yeteri desteğe sahip bir aday üzerinde yoğunlaşamadı. Bedri Serter’in adaylık açıklamasından sonra, seçimi kazanacak düzeyde, yanında destek olmasa da, on bir aylık başkanlık döneminde iyi bir yönetici olduğunu göstermiş bence başarılı da olmuştur.
Durumu Sayın Bedri Serter’le uzun uzun değerlendirdik. Diğer yandan yine kazanamayacak düzeyde bir desteğe sahip Nevzat Kavalar vardı. İlçe başkanlığını kazandığı için Kavalar’ı tebrik için randevu istedim o yoğunluk içinde gerçekleşemedi. Bunun üzerine Bedri Bey’le birleşmenin zorunluluğunu rakamsal düzeyde sergilemeye çalıştım. Birleşmenin sağlanmasında, belirleyiciliğim abartı görülebilir ancak, etkimin olduğu sanırım kabul görür. Hatta Bornova’dan bir arkadaşımın da önemli payı oldu süreçte. İki aday arasındaki, üç güne yayılan ikili üçlü görüşmeler sonunda hepimiz sevindiren birleşme sağlandı. Buna rağmen seçimin başa baş geçeceği benim notlarımda hala duruyor.
Peki, neden kongre kaybedildi.
Öncelikle CHP İzmir İl Delegelerini kutluyorum. Tavır ve tutumlarını hiç yadırgamadığım gibi, gurur duydum. Çok büyük çoğunluğu işi ve ekmeğiyle belediyelere bağlı. Buna rağmen gösterdikleri direnç ve duyarlılıktan ötürü kendilerini kutluyorum. Delegelerin bu duyarlılığına rağmen, seçim neden kaybedildi.
Birincisi yazının başında ifade ettiğim gibi; mevcut yapıya karşı çıkanların da nihai amacı örgütü özgürleştirmek değil. Oluşan muhalefetle kazanırsa kendisi de “Sarayın” yürüttüğü politikanın aynısını yürütmek olacaktır.
Bu kongre yine birleri tarafından, kurnazlığın ve sahtekârlığın adını “politika” olarak değiştiren, atadan babadan partili olduklarını iddia edenlerin, ikiyüzlülüğüne kurban edilmiştir. Bu ikiyüzlülüğü göremeyen, kendilerini gelecekte İzmir’in reisi olacağını sananlar yazık ettiler bu emeğe.
Onlar da emek verdiler ama. Siyaset biraz da neden niçin sorgusuyla netleşmeli.
Levent Piriştina’ya yakışmadı yaptıkları. Buca İlçe Başkanına da yakışmadı. Oysa açık sözlü olabilirlerdi bu çok mu zor?
Sayın Alaattin Yüksel’in bu görevde dört yıl devam edeceğini beklemiyorum. Bu efor ve gayret Alaattin Bey’i yorar. Talimatlarla ne kadar olur bilemiyorum. Örgüt yapısını değiştireceğiz diye İzmir’i yeni bir dizayn beklemektedir. Sanırım asıl görevi o olacaktır.
Parti kongrede bütünleşemediği gibi giderek ayrışmıştır. Bu kongreyi Alaattin Bey’e hediye eden Buca İlçe Başkanı ve Buca Belediye Başkanı teşekkürü ayrıca hak ediyorlar.? !!!!
Partimin geleceğini İzmir’de çok parlak bulmamakla beraber, eş dost ahbap çavuş ilişkilerinin yerini fikirlerin umudun birleşmenin almasını diliyorum.