CHP’de Tüzük Kurultayı öncesi doğru gibi görünen yanlışların tartışıldığı süreç yaşıyoruz. Öncelikle “örgüt” ve “örgütlenme” yapımızı tartışamazsak, bize doğru gibi gelen ilkelerin yanlış ellerde uygulanarak yanlış sonuçlar doğuracağını hepimizin kabul etmesi gerekir. Zaten önümüzde böyle bir gerçek var. Aklımız fikrimiz hala geçmişin karizmatik liderlerinde. Örgütlenme; ya fikriyle, toplum içinde yaygın bir etki yaratan, adına karizmatik lider denen bir “önderin” oluşturduğu yapı ki; buna yukarıdan aşağı örgütlenme deniyor. CHP kuruluşundan çok partili döneme kadar böyleydi. Ya da belli görüş ve düşüncelerin toplumda kazandığı yaygınlık esas alınarak, etkilenen insanların oluşturdukları örgütlenmelerdir. Buna da; aşağıdan yukarıya örgütlenme denmektedir. Tanımları şüphesiz daha bilimsel dayanaklarla ete kemiğe büründürmek mümkün. Şimdi öncelikle bu tanımlarda anlaşırız ya da anlaşamayız. Ama bu tanımların hangisine ugun olduğunu kabul ettiğimiz örgüt durumumuza uygun kurallar belirlemek zorundayız. İster yönetim kadrolarımız olsun, ister örgüt birimlerimiz olsun, belirleyeceğimiz bu ilkeleri yürütecek yetenek ve yeterlilikte midir? Bunu değerlendirmek zorundayız. Bundan kastım şu; sizin Belediyelerin, cemaatçilerin, basit hemşericilik ilişkilerinin girdabına düşmeyecek, yönlendirme haberlerden etkilenmeyecek, içinde olduğu örgütün ilke ve amaçları için karar verecek, üye yapımız var mı? Diğer boyutu yönetim kadememiz yerli ve yabancı egemenlerin etkisini kararlarına yansıtmayacak dirençte, ilkelerine sadık bir bağlılık gösterebiliyor mu?
CHP’de günümüze kadar liderlik vasıfları hem toplum nezdinde hem de örgüt tabanında benimsenmiş Genel başkanlarca yönetildi.
Buna 1972 yılından 12 Eylül 1980 tarihine kadar yaşanan süreçte CHP’nin hem toplum nezdinde, hem de Uluslararası düzeyde saygınlığı olan Bülent Ecevit gibi bir lider tarafından yönetilmesi, ayni şekilde örgüt tabanında partinin en bilgili, en deneyimli, en örgütlü bir kadro hareketine sahip olmasını artık unutmalıyız. Kanaatime göre bu istisnai durum hala kimi partililerin ütopyası olduğundan, günümüzdeki tüzük ilkelerini bu yapıya göre şekillendirmeyi arzulamaktadırlar. Peki denecek ki; bunların tamamını hem örgüt tabanında hem de yönetim kademesinde bulma şansımız yoksa susalım mı? Hayır susmamalıyız. Çünkü CHP’nin Türkiye’de toplumun büyük çoğunluğu tarafından benimsenen ilkeleri var. Ama şu da görülüyor ki; CHP’nin kısa ve orta vadede karizmasıyla, örgüt tabanında yaratacağı saygınlığıyla bir lider bulma şansı yoktur. O halde parti ister istemez yeni bir kadro hareketine yönelmek zorundadır. Aslında SODEP’i bir kadro hareketi olarak değerlendirebiliriz.
Gelelim doğru gibi görünen yanlışlar. Efendim Üyelerle Önseçim yapalım. Hatta Genel başkanı da üyeler seçsin. Hatırlayın 2015 seçimlerini. Önseçim yaptığımız yerlerde üyelerin % 36 ile % 50 gibi düşük düzeyde önseçime bir katılım oldu. Katılanlar kimi seçmişti peki? En çok tanınanlar, en çok yukarda dile getirdiğim hemşerilik, etnik, inanç bağlarını sıkı tutanlarla parasal gücü göreceli olarak iyi olanların o günler için kurdukları “ücretli kadro” olanaklarına sahip olanlar seçilmişti. Düşüncemin yanlış olduğunu söyleyeceklere soruyorum önseçimle seçilen milletvekillerinden meclis ve parti çalışmalarında kendini göstermiş partiyi sarsıp ayağa kaldıracak kaç milletvekili sayabilirler? Neden Her şeyi Genel Başkan’dan bekliyoruz?
Kontenjanla gelenler daha mı iyi diyenler olabilir? Hayır, olma şansı yok. Neden? Çünkü parti üst yönetimi öncelikle kendilerini koruma altına almayı hedefliyor. Tüm MYK Üyeleri Genel başkan hariç atama ile milletvekili oldu. Kalan diğer atamalarında benzer himayelerle oldukları açık.
Gelelim diğer doğru söylemin yanlışlığına. Efendim Genel başkan milletvekillerinin tamamına yakınını atamayla yapacağı tezi. Bu tamamıyla doğru bir tespit. Ama yeni bir siyasi sisteme sürüklendiğimizi artık bilelim. Bu yeni sisteme karşı ne yapılabilir onu değerlendirelim. Hükümet etmenin Cumhurbaşkanı tarafından yapılacağı gerçeği, geniş kesimlerle ittifakları zorunlu kılıyor. Bu durumun doğal sonucu olarak, partinin elinde tek anahtar var, o da, atama yöntemi sayesinde kontenjan tanıdığı kesimlerin oylarını Cumhurbaşkanlığı seçiminde tahkim edebilsin. Bunu ne kadar anti demokratik görsek de zorunluluk olduğu gerçeğini unutmamalıyız. Hele hele 2015 yılı önseçim gerçeğiyle birlikte düşünürsek.
CHP’nin kurtuluşunun tek yolu, üyelik, delegelik ve öğüt yapılarını yeni baştan dizayn ederek bir kadro hareketi yaratmaktan geçiyor.