Cumhuriyet Halk Partisi gözleyebildiğim kadarıyla, 12 Mart 1980 de kapatıldıktan sonra ikinci kez hayata geçiş sürecinde, gerek ülke sorunlarını, gerekse iç sorunlarını tartışırken olayları olgularla değerlendirmek yerine, sen ben tartışmasının dışına çıkamıyor. Dünden beri Sayin Deniz Baykal’ın CNN Türk televizyonunda yaptığı söyleşide söylediği sözleri değerlendirmek yerine konu sen ben çekişmesine sürükleniyor. Ayni şekilde Sayin Kemal Kılıçdaroğlu’na karşıtlık da, yine benzer bir tutumla değerlendirilip, efendim yedi seçimdir kaybediyorsun, bu genel başkan da bizi iktidar yapmadı gibi, hiçbir fikri temele dayanmayan karşı söylemlerle sorunların çözüleceği sanılıyor. Arzuları olmayınca da küskünlük ve düşmanlık ön plana çıkıyor. Halk Tv’deki Arena programına konuk olan vekillerimizden o gece en etkili konuşmayı yapan, ertesi gün genel başkan adayımız olarak sosyal medyada kendisine taraftar bulmaktadır. Dolayısıyla biz henüz dünyayı yorumlayamıyoruz, peki nasıl değiştireceğiz.
Türkiye çok önemli bir sistem değişikliği sürecine girdi.. Bu, henüz belli kesimlerde doğru algılanıp değerlendirilemiyor. Oysa diyalektik yasa sonucu, ülkemizde meydana gelen bu siyasi değişim, görülecektir ki hem etrafında hem de kendi içinde, zorunlu değişiklikler yaratacaktır. Yani değişim CHP’de, AKP’de, MHP’de, ve diğer tüm siyasi örgütlerde yaşanacaktır.
Benim sayin Baykal’ın konuşmasında tam mutabık kaldığım çok önemli iki tespiti esas alıyorum. Diğer sözlerin bir kısmını örneğin Abdullah Gül konusu konunun özünü örtmek amacıyla körükleniyor. Kurultay konusunu ise tamamen farklı düşünüyorum. Ayrıca partinin yeni süreçte artık konuları farklı ele alması gerektiği gerçeği rehberimiz olmalı. Yani dün dünde kaldı cancağızım güne bakalım.
Bu nedenle Baykalı’ın şu değerlendirmesini bir daha okuyalım.
“Bu yüzde 49’un kıymetini bilelim. ‘Bu benim zaferim’ dememek gerekiyor. Kendimizi parti özelinde iş tutar halden kaçınmak lazım. Onları rencide edecek hiçbir laf söylemeyeceğiz. Uyum yasaları gelecek, dar bölge gelecek... Tüzük kurultayı, program kurultayı toplasan, PM’yi değiştirsen, genel başkanı değiştirsen ne olur. Bu tartışmaların anlamı kalmadı. Bütün bunlar yüzde 49’u yabancılaştırır.”
Konunun bu açıklıkta dile getirilmesi Sayin Baykal’ın bilgi birikimine uygun şüphesiz. Ancak konuşmasının başka bölümlerinde, Sayin Baykal’ın cumhurbaşkanı adayımızın neden illa ki Genel başkan olmasını, bugünden, gerekli görmesini yukarıya aldığım sözleriyle ve aşağıya alacağım sözleriyle bağdaştıramadım. Bu kanaatimi pekiştiren de Sayın Baykalı’ın yukarıya aldığım paragraftaki “Bütün bunlar % 49’u yabancılaştırır.” tespitidir. Ancak Sayin Baykal’ın aşağıya alacağım “bu bir devrimdir” tespitini yaptığı sözlerindeki durum gerçekleşirse; o zaman bu % 49’u savunanların parlamentoya alınacak kesiminin sorumluluğunu elbette CHP üstlenmelidir. Bu bir olağanüstü kurultay gerektiriyorsa da bir diyeceğim yok. Ama bu finale yakın bir karar olmalıdır. Belki bu süreçte parti genel başkanımız da muhtemel kabinede görev alacağı düşünülerek parlamentoya aday olması gerekmeyebilir.
Dolayısıyla bu süreç bize iki zorunluluk dayatıyor; Biri partinin örgüt ve varsa program sorunlarını giderecek yasal çalışmalarını yürütmesi, ki; buna olağan Kurultay dahildir. Diğeri de asıl önemlisi % 49’un programı ve kadrolarını oluşturmak olmalıdır.
Bu konuda da sayın Baykal çok güzel açıklamış;. “Bana sorarsa diyorum ki, ‘arkadaşım sen bu yüzde 49,5 ile yakın ilişkiye gir, onlarla sık sık toplantı yap, platform oluştur, onları birbirine kabul ettir. Onları bu havaya sok, heyecanı hisset ve hissettir. Öyle bir dünyadayız ki, Türkiye’nin o dünyada donanımlı olması lazım. Biz buna gayret gösteriyoruz diye abilik CHP’ye düştüğü için yapmalı böyle bir platform inşa edilmelidir. Demeli ki ben öyle sınırsız yapmayacağım, şu kadarı kadın şu kadarı erkek şu anlayıştan şu, bu anlayıştan bu.. Devrim teklif ediyorum. Bu benim iliklerime kadar hissettiğim bir olay. Bu bir devrimdir. Seçildiğimiz takdirde hakim atama yetkisini kullanmayacağız. Bu zaman içerisinde Türkiye’nin konumu değiştirecek bir olaydır. Bunu başarabiliriz.
Sayin Baykal’ın yukarıya aldığım düşüncelerini parti bünyesinde gerçekleştirmenin zorluğunu görüyorum. İster istemez bu bir fikri uzlaşmayı gerektirecek. Bu da kolay değil. Oysa yeni getirilen sistemde seçimden önce birlikte davranma, koalisyon oluşturma, benzeri eşleşme olanakları zorunlu hale gelmiştir. Bu nedenle; partinin tabanda daha sağlıklı bir yapıya kavuşması yani kurultay süreci ayrı, bileşenlerle program oluşturup hükümet programı oluşturması ayrı ele alınmalıdır.
Sayin Kılıçdaroğlu’nun % 49’un diğer temsilcileriyle görüşmeler planladığını, görüşmelerde ortak davranma iradesi belirlendiğinde, Partinin eski Genel Merkez binasında koordinatör sorumluluğunu da Deniz Baykal’a verecek şekilde Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. Yüzyıl manifestosunu hazırlayabilirler. Ülkenin buna ihtiyaç duyduğunu düşünüyorum.
Türkiyenin tüm seslerinin yansıyacağı böylesi ciddi bir oluşum, , bakanlar kurulu üyesi, müsteşarlar genel müdürler gibi 100-150 kişilik tejnokrat ve politik insan gücü gerektirecek. Bu gücü hazırlık sürecinde, parti bünyesine absorbe etmenin imkansızlığı bu güzel ideali öldürebilir.
Cumhurbaşkanı adayı bileşenler olarak adlandırılan grup tarafından belirlenmelidir. Bu Sayin Baykal’da olabilir, Sayin Kılıcdaroğlu’da olabilir ya da birlik içinden farklı biri de olabilir. Asıl hedef % 49’luk gubutan bir birlik oluşturma olmalıdır.
Ben Sayın Baykalın Konuşmasını sonuna kadar izledim..GEçmiş dönemlerde Hiç BAYKAL la beraber Yürümedim...Referandum sürecinde çok izledim..Hemen hemen, halkta çok karşılık bulduğu konuşmalarına şahit oldum..Ancak son konuşması gaayet mantuklı ve tutarlıydı..Özet iki kelime..Bir siyasetçi kendisi için bir şey istemiyorsa ..ben yokum .. Ama durum da budur diyorsa Onu dikkate almak..lazım..Ben 43 yıllık siyasetle uğraşırım Önerileri bana göre uygundu....Aksini iddia eden arkadaşlarımla ..tartışırım..İsterlerse ankarada toplanıp bu konuyu genişleterek konuşalım....Benim ve bizim için Tayyip Erdoğan Başkan olduktan sonra Partinin genel başkanının kimin olup olmamasının fazla bir anlamı tok..sevgili dostlar...Az,met Gürbüze bu düşüncelerinden ve açıklamalarından dolayı teşekkür ederim..