CHP’de yaşanan Kurultay tartışmalarına, ilkeler ve örgütsel sorunlar üzerinden, bakmak yerine, kişiler etrafında saflaşarak mucize çözümler aranıyor. Oysa aynı mantık “çok başarılı “Gurup Başkanvekilimiz, Kemal Kılıçdaroğlu seçilirken de, hayaller zirve yapmıştı. Hele şu Baykal bir gitsin!! Üstelik Sayın Kılıçdaroğlu’nun “bürokratik deneyimi” “yöneticilik birikimi” halkın ve partili üyeler nezdinde iktidara yürüme ümidi hayli yüksekti. Peki iktidar olduk mu? Hayır! Bu nedenle CHP ile ilgili aklımın erdiği bilgimin yettiği ölçüde, partinin ideolojik ve yapısal sorunlarını yazmaya çalışacağım. Bir siyasi parti toplumu yönetmeye talip olurken, hükümet eden partinin atılımlarını, dönüş manevralarını değerlendirmediği sürece, toplumun ihtiyacını algılamadıkça, oluşan olgulara göre tavır almadıkça, burnu doğrultusunda giderek ne halkı için çıkış yolu bulabilir ne de tabanını doğru dürüst ilkeleri etrafında örgütliyebilir.
AKP Politikalarından yeteri ders çıkarılmazsa zıtlaşarak toplumu birleştiremezsin, örgütlüyemezsin. Türkiye’de 7 Haziran 2015 seçimleri ile iktidar partisinin siyasi söylemlerinin en belirleyici yönü olan “çözüm süreci”nden tornistan ederek, 1 Kasım 2015 seçimlerindeki sonucu elde etti. Bu, AKP açısından tam bir U dönüşü olduğu gibi; bence, çok fark edilmedi ama ülke için de çok önemli siyasi sonuçları oldu. AKP 7 Haziran seçimlerinde aldığı % 40.80 oranındaki oyu % 1 Kasım 2015 seçimlerinde % 49,30 çıkardı. Bu sıradan bir oy artışı değil, tam bir oy sıçramasıdır. Bir partinin kendi oyunu % 20 oranında arttırması ancak halkta beğeni bulan önemli politik gelişmeler sonunda olabilir. Peki bunu hangi politik gelişmeler sağladı? Akılda kalan, AKP, Dolmabahçedeki, son “Çözüm Süreci” görüşmelerini redederek, Ceylanpınar’daki polislerin öldürülmesi olayını, ister PKK’nın yapmış olması, isterse iddia edildiği gibi politikalarına gerekçe olsun diye, provakasyon yapılmış olsun, tam zıt politikalara yönelmesi tartışıldı mı? Oysa AKP’nin bu politikasının öncelerini hatırladığımızda; APO’nun İslam düşüncesi etrafında oluşabilecek kültürel birliği savunduğu mektubunun okunduğu, Barzani, Şivan Perver, vb namlı kişlerle yapılan Diyarbakır Mitingi, sınır kapılarına kurulan “Çadır Mahkemeleri”, sanıkların pişmanlık sözünü dahi telafuz etmeden “Başkan APO’nun” talimatıyla geldiklerini dile getirdikleri durum, sadece siyaseti dikkatli değerlendirenlerin, aklında kalmış olabilir.
AKP 1 Kasım 2015 teki oy artışının % 5 ini MHP’den % 3 nü de HDP den almıştır. İki zıt siyasi görüşe sahib partilerin AKP oylarını bu düzeyde sıçratması hala örtbas edilip doğru dürüst tartışılmıyor. Son seçimlerde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde HDP oyları Şırnak hariç tüm illerde düşütü. Peki bu oy erimesi terörden illalah diyen bölge halkının bir tepkisi değil mi? AKP ve MHP oylarının artması giderek bir bloklaşmanın sürmesini doğru algılamak ve doğru değerlendirmek öncelikle CHP’nin işi olmalı.
Son seçim bildirgesinde “eşit vatandaşlık”, Şeyh Sait ve Seyit Rıza’ya itibar iadesi, Dersim dahil eski Kürtçe adların kullanılmasına olanak tanıyacağı söylemlerinin oy olarak zerre bir katkısı olmamıştır. Tam tersine HDP’ye bahşettikleri “demokrasi itibarı” seçmenini, Batı İllerinde HDP’ye oy vermeye yönlendirmiştir. CHP kendi dışında başka bir partinin “Kürt sorununu” ayrılma, özerklik, federasyon, şeklindeki görüş ve düşüncelere saygılı olur. Fikri özgürlük bazında hoş görebilir. Ancak CHP ülkeyi milli kurtuluş savaşında birlikte kurdukları ülkeyi, milletleşmiş bir toplum olduklarını dahi görmeden, dünün fraksiyorn yorgunlarının görüşleriyle hareket ettikçe ya da HDP’ye benzeşerek şirin görünerek bir yere varma şansı olamaz. “Kürt Sorunu” olarak adlandırılan sorunun CHP’nin ilkelerini ve siyasi duruşunu tarumar ettiği yetmemiş gibi sorunu Abdullah Öcalan’ın bakış açısından habersiz ve daha geri ilkelerle tartışması yakışık almıyor.
Sanki kürt sorunu tartışmaları HDP ile başlamış gibi. Bakın şu sözler Abdullah Öcalan’ın;“Milli kurtuluş savaşını, Türkler ve Kürtler birlikte yapmasaydı her iki halkın birlikte emperyalistlerce yutulacağı” vurgusunu şöyle pekiştiriyor; “1920’lerdeki bir ayrılığın, vatanlarını kaybetmek anlamına geleceğini kısa tarih bilgisi olanlar bilirler. Kürt ve Türklerin o dönemde ayrılmaları ya yutulmaları ya ufak azınlıklar halinde kalmaları demektir. Ortak hareket ve bunda Atatürk’ün kurucu rolü, bugünkü vatanın gerçekleşmesinin esas nedenidir. (A.Ö. Özgürlük kazanacak, Kürt sorununda Demokrasi ve Barış Manifestosu. Ekim 1999 S 123. ABD’nin Suriye’de iyice açığa çıkan PKK politikalarının üzerindeki etkisini anlamıyor ya da anlamak istemiyor.