Türkiye politik açıdan çok ciddi açmazlara sürüklenmektedir. İşin ilginç yanı ülkenin sürüklendiği bu sıkıntıların yaratıcısı siyasi iktidar, her bunalımı olağanüstü bir zaferin habercisi gibi, sürekli bir böbürlenme, bir şişinme, bir kahramanlık olarak sunmayi artık alışkanlık haline getirmiştir.
Dünyadan bihaber, toplumsal beklentilerden uzak, küresel güçlerin yol göstericiliğinde, yarattıkları gündemi halka kabul ettirdikleri taktirde, sürekli ülke çağ atlayacakmış gibi gerçek dışı beyanları tekrarlamaları artık çekilmez boyutta. Bırakın bilimsel dayanakları, ilkel toplumlarda dahi rastlanmayacak davranış biçimleriyle dahi bağdaşmayan pişkinlikteki hareketler, ellerindeki medya gücüyle halka sunmaktan hiç rahatsızlık duymuyorlar. Yapılan anayasa değişikliğinin halkoyuna sunulmasında yine aynı yöntemlerini kullanıyorlar. Ülkede yürüttükleri 15 yıllık kesintisiz iktidalarında, yaptıkları yanlışlar, ülkeyi artık demagojik bir söylem olarak değil, gerçek anlamda bir BEKA sorunuyla baş başa bıraktıkları ortada. Düşünen, sorumluluk sahibi insanlar, bu güne kadar sessiz kalmanın pişmanlığıyla, başa gelecek felaketlerin yalnız şimdiki kuşakları değil, gelecek kuşaklara da yaşanamaz bir ortam bırakacağını görüyorlar. Oluşan gerginlik ve bunalım yalnız bizleri değil, yakın zamana kadar hükümet içinde görev ve sorumluluk alanları dahi, en az bizler kadar, endişelendirmektedir. Çünkü hükümet küresel politikaları değerlendiremediğinden ya da kendilerine “BOP” kapsamında verilen rolün, işi nereye sürükleyeceğini bilmeden, bölgemizdeki ülkelerle yaşanacak çatışmanın, yarattığı krizin, bizi de içine çekeceğini ya aklına hiç getirmedi ya da ucuz kahramanlıklarla atlatacağını sanmaktadır. Komşu ülkelerin sahip olduğu egemenlik haklarına saygısız, basit ve çıkarcı değerlendirmeler çözdüğünü sandığı sorunları giderek düğümlemektedir. Türkiye komşu devletler nezdinde güvensiz, diğer dünya devletleri nezdinde de aciz ve beceriksiz görüntüsüyle, daha büyük bunalımlara müsait bir görüntü vermektedir. Gelinen bu felaketler bütününün sonunda duyduğumuz tek pişmanlık;Tayyip Erdoğan’ın “Rabbim ve milletim beni afetsin” sözünden başka bir şey olmamıştır. Onuda dün inkar etti.
Bir yönetim bu düzeyde toplumuna duyarsız, yaşanan gelişmelerden habersiz olabilir mi “Rabbim ve Halkım beni afetsin” dediğin suçtan daha ağır suçları işlemeyeceğini hangi icraatınız ya da uygulamanız güvence olabilir?
Geçmişte AKP milletvekilliği yapmış Mehmet Dülger’in şu cümlesi AKP’yi çok güzel anlatıyor; “90 yılın intikamını almak dışında, bir medeniyet ya da refah referansı, Türkiye’nin ilerlemesi konusunda programı ve düşüncesi olmadığını gösterdi.” Bu da tek amaç Cumhuriyetten intikam almaktır.
AKP iktidarının yukarıda dile getirdiğim davranışlarına neden olan siyasi olguları tek tek sıralamaya gerek var mı bilmiyorum.
Ergenekon kumpasından, barış ve çözüm süreçlerine, Suriye olaylarından FETÖ darbesine kadar her bir olayın ülkeyi getirdiği çıkmazlardan pişmanlık duymuş da çözüm arıyor galiba diyecekken, bakıyorsunuz “nur topu” gibi yepyeni sorunların yaratıcısı oluyor.
Oysa aşağıya alıntıladığım anlaşmayı imzaladığında ne kadar da ümitlenmiştim, galiba yanlışlardan vaz geçecek bu hükümet diye.
“İran, Rusya ve Türkiye, içerisinde pek çok etnik grubu barındıran, çok mezhepli, demokratik ve SEKÜLER bir devlet olarak Suriye ARAP Cumhuriyeti’nin egemenliğini, bağımsızlığını,birliğini ve toprak bütünlüğünü tamamen destekliyor” 20.12.2016 Bu hükmü hem bölgemizde hem de ülkemizde savunmak tek arzumuz.
Tabi çok uzun sürmedi bu hevesimiz. ABD dış işleri Bakanı türkiye’ye geldiğinde, ettiği şu söze pek kimse ayılmadı. İDLİB’de patlayan “kimyasal silah “bombasının habercisiydi.
“ABD ve Türkiye bölgede birçok hedefe sahip. İran’ın bu bölgeye herhangi bir şekilde zarar vermesini engellemek, Iraklıların da Bağdat’ta katılımcı ve bağımsız bir hükümet kurmalarına yardımcı olmak”…
İDLİB’de patlayan “kimyasal silah “bombasının yukarıdaki cümlenin habercisi olacağını elbette bilemezdik.
Demek ki AKP iktidarı ABD’nin yeni patronuyla yeni maceraların peşine düşmeye çoktan karar vermiş. Bizler de Katar ve Suudi Arabistan seyahatlerinde R. Tayyip Erdoğan’ın neden İran’ın Pers Milliyetçiliğine saldırdığını merak ediyorduk.
Dün İdlib’de patlıyan suçu Beşar Esat’a yüklenen “kimyasal Silah” bombası bölgemizde hem yeni bir savaşın hem de boyut değiştirerek ve giderek derinleşecek çatışmaların habercisi olacağını yeni yeni fark edebiliyoruz.
Türkiye bu referandum sürecini HAYIR’la sonlandırmazsa gerçekten toplumsal olarak başımız beladan kurtulmayacaktır.