Padişahlıktan ulusun egemenliğine geçişin ilk basmağı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi açılışının gururunu ve sevincini ülkesinin çocuklarıyla paylaşma arzusu Atatürk’ten başka kaç kişinin aklına içtenlikle gelirdi!.
Onun için 23 Nisan’ı hem ulusal egemenlik hem de çocuk bayramı olarak kutluyoruz ya!.
Gençleri ve çocukları gerçekten ciddiye alırdı. Onlara, “Türkiye Cumhuriyetinin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk’ten çok geriydi. Mana’da, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk Çocuğu, o kabahat da senin değil, senden öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin!. Bu belli. Fakat zekânı unut!. Daima çalışkan ol..” diye seslenmiş.
* * *
Seslenmekle kalmadı. O, Osmanlı’dan devraldığı çok geri bir toplumdan, batının teknikteki üstünlüğü ile rekabet edebilecek bir sanayileşme aşamasına geçmeyi de başardı.
Öyle ki, “öncekilerin affedilmez ihmalini..” önemli ölçüde aşabildi.
Öyle ki gençlerinin, çocuklarının zeka ve çalışkanlıklarını toplumun gelişmesine seferber ederek, onlara, geleceğe güvenli, onurlu çalışma koşulları yaratan bir ekonominin temellerini attı.
Ömrü yetseydi, köylümüzü de ekonominin sömürülen nesnesi olmaktan çıkarıp, gıda tekelleriyle rekabet edebilen özgür öznesi durumuna yükseltebilecek köklü bir toprak reformunu da muhakkak başarabilecekti. Olmadı..
* * *
Bugün çiftçimizin hali ve gıda enflasyonu malum.
Gerçi Erdoğan da bugün batının, uzakdoğunun teknik üstünlüğünün farkında elbet. Özeniyor da, ama sadece sözde kalan hamasetle onlarla rekabet gücüne ulaşılmadığı da açık.
Onlar bize döviz borç vermezse çarklarını döndüremez olmuş bir ekonomi de çocuklarına rahatlıkla sağlıklı beslenme şansı veremiyor; gençlerine onurlu bir gelecek güvencesi sağlayamıyor haliyle.
“Onları mutlu etmek çocuk oyuncağı” gibi çocukça sloganlar kendi kulaklarına hoş gelebilir.
Ama çocukları gençleri gerçekten mutlu etmek en azından batı ve uzakdoğu ile rekabet edebilecek zorlu bir sanayileşmeden geçiyor.
Oysa Erdoğan dönemi, gelişmiş ekonomilere kıyasla tam bir sanayisizleşme dönemi.
Sermaye birikim rejimi ağırlıklı olarak güçlü tarımsal ve sınai üretim ekonomisine değil de, toplumsal tasarrufları yutan arsa rantına yaslanırsa sonuç da bu oluyor.
“Türkiye Cumhuriyetinin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına” hitap eden anlayışın fikrinde doymak bilmez bir rant iştahı hakimse, en sansasyonel kahramanlık şiirlerinde bile “kupon arazi” çağrışımları bulabiliyor.
Nitekim iki yıl önceki 23 Nisan’da Erdoğan da çocuklara, “Ne diyor Arif Nihat Asya: Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak uğrunda ölen varsa vatandır. Toprak kan dökülmediyse vatan olmaz. Ben bunu şuna benzetiyorum. Arsa ve arazi var. Araziyi arsaya dönüştürmek için belli bedel ödemek gerekiyor. Aksi takdirde arazinin hiçbir anlamı yok ..” diye hitap eder. (23 Nisan 2021, indyturk.com)
Ne diyelim? Tarla, mera, orman, su havzaları vs. vs. “arsaya” dönüşmemişse anlamsızmış(!)
Böyle bir zihniyetten güçlü sanayileşme, güçlü tarım-hayvancılık üretmenliği çıkar mı?
Dolayısıyla gençlerimize çocuklarımıza güçlü, güvenli bir gelecek de sağlanamaz.
* * *
Millet İttifakı, bu rant açgözlülüğünün çocuklarımızın geleceği için ne denli zararlı; tarıma, sanayileşmeye ne denli ket vurucu olduğunun farkında ki “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” ile “Şehri, arsayı ve toprağı rant unsuru olmaktan çıkarmak” hedefini koyar. (s.169)
* * *
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun.