Yazı başlığı sayın Kılıçdaroğlu’nun deprem bölgesi ziyareti sonrasındaki video mesajından.
Bunu deprem felâketi dolayısıyla, köklü bir toplumsal sorunumuza ve çözümünün zorluğuna işaret eden bir mesaj olarak okudum. Yazının sonunda da özetle aktaracağım.
Ama önce bu köklü sorun karşısında AKP’nin neyi yapmadığına niye yapamadığına dair görüşlerimi paylaşmak isterim.
* * *
Meselâ deprem olduğu günün gecesi Fox TV’de konuşan Prof. Dr. Naci Görür çok önceden uyarmış; “.. yerel yöneticiler sayın valilik, sayın belediye başkanı .. bu yöreleri depreme hazırlamak için gerekli faaliyetlerde bulunun ve merkezi hükümete de çağrıda bulundum burası tehdit altına girdi .. diye ..” Dikkate bile alınmamış.
Mesela İnşaat Mühendisleri Odamızın Hatay Şubesinin Almanya Bauhaus Üniversitesi, Mustafa Kemal Üniversitesi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi bilim adamları ve mühendislerle hazırladığı plan (SERAMAR). Antakya’da 12 bin 117 yapının 7.5 büyüklüğünde bir depremdeki olası riskler tespit edilir (o gün “olası”, bugün maalesef oldu).
Plan 2011-2014 arasında Hatay BB Başkanlığına, Antakya Belediyesine, yerel belediyelere ve Valiliğe sunulur. Dikkate alınır mı? Tahmin edileceği gibi, hayır.
Hadi AKP’nin yöneticileri akademisyenlerden ve meslek odalarından pek hoşlanmıyor
Diyelim. Peki bu siyasi akıl, devletin kendi kurumlarının hazırlığını dikkate aldı mı? Bakalım..
* * *
Son Kahramanmaraş depremlerinden 2 yıl 5 ay 22 gün önce, “Kahramanmaraş İl Afet Risk Azaltma Planı (İRAP)” tanıtım toplantısında Kahramanmaraş valisi, “.. Valiliğimizin bu süreçte en önemli görevi, plan kapsamındaki eylemlerin takipçisi olmak ..” demiş. (19 Ağustos 2020, kahramanmaras.gov.tr)
Bugün gelinen feci durum, “.. plan kapsamındaki eylemlerin takipçisi olmak ..” vaadinin tutulmadığına işaret ediyor. Aslında her ilimiz için ayrı ayrı hazırlanmış olan İRAP’ı örneğin Kahramanmaraş’ta hayata geçirmemiş olduğunu son büyük felâket kanıtlıyor ne yazık ki.
AFAD’ın Türkiye Afet Müdahale Planı TAMP gibi, Kahramanmaraş merkezli 7,5 büyüklüğündeki bir deprem öngörüsüne dayanan plan ve tatbikatı (2019) var..
Daha öncesi de var: Mesela 2004 Deprem Şurası ve Kentleşme Şurası. 354 bilim insanı ve uzmanın tartıştığı şura zamanın Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca düzenlendi.
Yine mesela UDSEP (Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı 2012-2023) başlıklı Strateji Belgesi. 2012’den başlayarak her yılın eylemini ve sorumlu kurumlarını belirleyen bu belge 18 Ağustos 2011 günlü Resmi Gazete’de yayınlandı.
Yani AKP dönemi, depreme dair planlamalarla dolup taşmış adeta. Ama yaşadığımız feci sonuç, bunlara uygun eylem yokluğunu çarpıyor yüzümüze.
* * *
AKP siyasi aklının deprem konusundaki bu eylemsizliğinin bir açıklaması olmalı.
Lüzumlu lüzumsuz her iç-dış konuda aksiyondan kaçınmayan AKP yönetiminin deprem konusundaki net tanımlanmış planlar karşısındaki ataletini bir görevi ihmal ile açıklamak basite indirgemeci bir yaklaşım gibi geliyor doğrusu.
Asıl mesele arsa rantı!.
Binlerce yıl 400 m genişlikte akan derenin yatağını 15 m’ye daraltıp 385 m’lik kıyısını imara açtıktan sonra, bir sel felaketiyle yaşanan kayıplarımızın suçunu “aşırı yağmura” atma utanmazlığının ardında bu aşırı rant iştahı var. (2021 yazında Kastamonu Bozkurt sel faciası)
Hiçbir uyarıya, plana kulak asmayıp, alüvyon ovaları, fay hatlarının üstünü bile imara açıp, sonra da feci deprem kayıplarımızda suçu depremin “asrın felâketi” olmasına atmak pişkinliğinin ardında yine bu aşırı rant iştahı var.
Felâketin henüz “uzak olasılık” sanıldığı zamanlarda “Allah korusun-bize bişi olmazcılık”! Meşum gerçekle yüzleşince “asrın felâketi” veya “görülmedik aşırı yağış”(!)
* * *
Arsa rantı o kadar bol ve o kadar cazip ki, buna ulaşabilen yerel yönetici-müteahhit zümresi İRAP, TAMP, UDSEP vb. plan veya şuraların imar-inşaat öngörülerini, direktiflerini dikkate bile almıyor. Değil ki akademisyenlerin, meslek odalarının önerilerine kulak versin.
Hasılı hayli derin bir sosyolojik arıza ile malulüz.
Haber Türk’ten A.Yıldırım bu arızayı; “siyasetçi ile müteahhit ilişkilerinin iç içe girmesi” diye; F.Altaylı da “Türkiye’de siyaset, ister iktidar olsun ister muhalefet hiç fark etmeksizin ‘imar rantından’ finanse ediliyor” diye tanımlıyor. (9 ve 22 Şubat 2023)
Peki nedir bu “imar rantı” olayı?
Bir özel şirketin ürettiği ürünün katma değeri piyasada karşılık bulur. Çalışanlarına ödenen ücret ve vergi dışında kalan kısmı kime ait? Elbette şirkete. O şirket dışından birileri “hayır bu sana değil bana ait” diyebilir mi? Elbette diyemez. Bu çok açık.
Ama kamunun ürettiği katma değere öyle bakmayabiliyoruz. Neden?
Kamunun kendi sermaye ve işgücü ile ürettiği kanalizasyon, ulaştırma, yol, su, elektrik, okul, hastane vb. ürünlerin içerdiği katma değer markette satılmaz; yani ürün ile bire bir temas kurabildiğimiz piyasalarda karşılık bulmaz.
Onun için kamuya ait katma değer sanki hayalet gibi görünmez olabilir.
Peki piyasada doğrudan görünür olamıyorsa, bu katma değer nerede gösterir kendisini?
Kamu alt yapı yatırımının geçtiği her yerde yarattığı arsa değerlerindeki artışlar var ya! İşte kamunun yarattığı katma değer bu şekilde gösterir kendini. Kentsel rant denen şey bu.
Ne demiş “asrın lideri”? “.. Araziyi arsaya dönüştürmek için belli bedel ödemek gerekiyor. Aksi takdirde arazinin hiçbir anlamı yok”(23 Nisan 2021, indyturk.com)
Bu “belli bedel” kamu yatırımı. Bu yoksa, AKP’ye göre, toprağın “hiçbir anlamı yok”(!)
* * *
Ekonomi hocası Güven Sak, şunu öneriyor: “Arsa rantı artık hakikaten vergiye tabi olmalıdır. .. Türkiye’nin .. deprem riski yönetim stratejisi .. tartışmaya açılmalı ve arsa rantının tamamen vergilendirilmesi stratejinin ayrılmaz bir parçası olmalıdır”(13 Şubat 2023, ekonomim.com) Meselâ ekonomi yazarı A. Yıldırım da: “Arsa ve arazi rantını önlemenin yolu da basit. Hemen hemen vergisiz olan bu alan normal vergilemeye tabi tutulmalı ..” diyor. (9 Şubat 2023, haberturk.com)
Önerenler sosyalist falan değil. Önerilen de bal gibi ileri kapitalist bir yöntem.
Meselâ İngiltere, sermaye birikim rejimini zora soksa bunu yapar mı? Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 2015 tarihli bir raporu ne gözlemiş İngiltere’de: “imar planı nedeniyle oluşacak değer artışlarının % 75’ini alma hakkı yerel yönetimlere tanınmış”.
Arsa rantını spekülasyona değil kamuya döndürebilirse, seçim sonrası yeni yönetimimizin deprem öncesi ve sonrasını yönetmenin finansal gücüne erişme şansı da yüksek olabilir.
Resmi-gayri resmi projelerin deprem dirençli kentleşme önerilerini, yerel belediye ve siyasetine yayılmış olan rant iştahını aşıp, uygulanabilir kılma kapasitesi de artabilir.
Rasyonel olana ikna olunsa bile, bu hemen yapılabilir demek değil. O kadar da naif değiliz.
Cumhurbaşkanı adayımız sayın Kılıçdaroğlu’nun mesajı özetle şöyle: “.. ülkenin yeni bir dirliğe, düzene ihtiyacı var. Hepimizin zihniyeti değişmek zorunda. Önümüzdeki yol .. çok engebeli tırmanışımız çok dik olacak. Öyle dedikleri gibi bir yılda gitmemiz gereken yere varamayız. Geçici çözümlerle idare edemeyeceğimiz bir noktaya geldik .. Arsızlık, hırsızlık, rant kavgası, bencillik .. yepyeni bir düzeni getirmek zorundayız. Ve inanın bu sadece iktidar değişimiyle olmaz .. çok güçlü bir değişim yaratmalıyız ..” (12 Şubat 2023, gazeteduvar.com.tr)
Buradaki güçlü vurguyu ve işaret edilen zorlukları, ileri sanayi ülkelerinde sorun olmaktan çıkmış olan arsa-imar rantı sorunu penceresinden okudum.
Depremde kaybettiğimiz canlarımızın acısı hürmetine, Türkiye’nin bu “çok engebeli .. çok dik” tırmanışı başarmak, “çok güçlü bir değişim yaratmak” zorunda olduğuna inanıyorum.
Bir daha bu acıların yaşanmaması adına umarım unutmayız, unutturmayız.
Değerli meslektaşım fikirlerine aynen katılıyorum. Diğer önemli olan bir konuda İMAR AFLARI..Akıl almaz bir görevi suistimal, kötüye kullanma insan vede canlı hayatını hiçe saymak, rant sağlamak adına ne dersen de..Başta Yoneticiler ve sorumlular olmak üzere imzası olan her kesim sorg***malı yargılanmalı vede cezalandırılmalı..Saygılarımla