Bir dilin sadece kelimeler ve gramer kurallarından ibaret olmadığını hatırlatan günlerdeyiz.
Bir kelime, belki ta çocukluğumuzdan getirdiğimiz frödyan travmaların tınısını da, mutluluk dolu özgüveni de yansıtabilen ne geniş bir anlam skalası sunabiliyor bize.
Geçenlerde sayın Meral Akşener’in duyarlılığı ile yeniden hatırladım.
“BUNLAR” sözcüğünü gramer nasıl tanımlar bilmem. Ama “bunlar benim sevgili dostlarım” dendiği zaman, “bunlar”da sağlıklı kucaklayıcı bir ruhun tınısını hissedebiliriz.
Ya Erdoğan’ın Hatay’da depremzede kardeşlerimize hitap ederken sarf ettiği “bunlar”: “Burası CHP’li demedik. Bunlar da vatandaşımız dedik”!..
Aynı dilin aynı yazılışa sahip bir sözcüğü bu, ama ne kadar farklı ruh hallerini yansıtıyor..
Erdoğan’ın o sözündeki “bunlar”ın yansıttığı ruh halini sayın Akşener tarif etsin: “Psikolojik bir vaka.. Şu edepsizliğe bir bakar mısınız? Şu nobranlığa bir bakar mısınız? Şu bilinç altına bir bakar mısınız? .. Bu sözleri, acılı annelere, babalara, çocuklara söyledi ve bu sözleri, bir Cumhurbaşkanı olarak söyledi.” (29 Mart 2023, gazeteduvar.com)
* * *
Anayasa’nın Cumhurbaşkanlığı seçimine dair 101’inci ve 116’ıncı maddeleri de Türkçe. Hiç hukuk bilgisi olmayan birisi olarak ben bile evirip çevirip defalarca okudum.
Asıl önemli olan şu ki, Danıştay’da, Yargıtay’da çok önemli görevlerde bulunmuş olanlardan tutun bu işin kitabını yazmış olan birçok akademisyen anayasa hukukçusuna kadar hiçbir uzman bu metinden Erdoğan’ın bu seçimde aday olabileceği sonucunu çıkarmıyor. Tersine, uzman yorumları, Erdoğan’ın bir kez daha aday olamayacağı yönünde.
Ama onların Türkçesi değil, sadece TBMM Başkanının, Adalet Bakanının ve Erdoğan’ın Baş Danışmanının Türkçesi geçiyor. Ha sahi bir de Erdoğan’ın adaylığına itirazları reddeden Yüksek Seçim Kurulununki var.
* * *
Güzel dilimizin güzel deyişlerinden birisi de “öfkeyle kalkan zararla oturur!” deyişi.
Bunu hep bireysel yorumlardım; “zararla oturan”ın “öfkeyle kalkan” bireyin kendisi olduğunu düşünürdüm yani.
Ama şu Erdoğan devrini gözden geçirirken biraz farklı okur oldum bu deyişi: “Öfkeyle kalkan Erdoğan, zararla oturan ise tüm milletimiz” şeklinde okumaktayım artık.
İhtiras ve öfkeyle müdahil olduğu Suriye’den Türkiye’ye ilk sığınmacı akını 2011 Nisanında başladığında hükümetin kritik eşiği güya yüz bin kişiydi. Bugün gelinen durum ne?
Savunma Bakanının iki yıl önce Kasım’da dediği gibi, “ülkemiz, 9 milyon Suriyelinin insani ihtiyaçlarını karşılamaktadır” (18 Kasım 2021, sozcu.com.tr)
Kendi vatandaşının çoğunluğu en temel “insani ihtiyaçlarını karşılamakta..” zorlandığı yoksulluk-açlık sınırına sürüklenirken, yaklaşık 4 milyonu Türkiye’de, daha fazlası kendi ülkesindeki Suriyeliler için doğrudan harcama yükü var ekonomimizin. Dolaylı kayıplar ayrı.
Bu durumda “öfkeyle kalkan” kim? Erdoğan! Ya “zararla oturan”? Tabii ki Türk halkı!
* * *
2015’te Başbakan sayın Davutoğlu ve ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı sayın Babacan tarafından hazırlanan “Şeffaflık Paketi”, imar rantı hırsıyla kirlenen siyasete kendi çapında bir “dur” deme niyetiydi. İmara dair bazı düzenlemeler ve siyasetçiye mal bildirimi öngörülüyordu.
10 Şubat 2015 grup konuşmasında sayın Kılıçdaroğlu da buna “kesinlikle destek” verdi.
Erdoğan öfkelendi. 15 Ocak 2015’te, mal bildirimi ve imara ilişkin o düzenlemelere itiraz ederek, “Mal bildirimini il ilçe başkanları düzeyine indirirseniz, bu görevi üstlenecek kişiyi bulamazsınız. İnşaat sektörü ekonominin lokomotifidir. İmarda yapılan düzenlemelerin bu sektöre zarar vermemesi gerekir” demişti. (6 Şubat 2015, t24.com.tr)
“Şeffaflık paketi” böylece önlendi Erdoğan tarafından.
O konuşmasından 8 küsur yıl sonra hepimizi kahreden Kahramanmaraş depremi, “şeffaflık paketi” kabul edilseydi de olacaktı elbette.
Ama “imarda yapılan düzenlemeler” ve “mal bildirimi” yükümlülüğü arsa rantının cazibesini biraz olsun kırabilmiş olsaydı, alüvyon zeminde, dere kıyısında, fay hattında bile fazla kat yüksekliği, kalitesiz malzeme vb. gibi yaşamsal risk faktörleri de daha az olmaz mıydı acaba?
İnsanın aklına geliyor doğrusu.
Yıkılan iki apartmanında 70 vatandaşımızı kaybettiğimiz söylenen Nurdağı Belediye Başkanı dışında siyasi bağlantıları basında pek konuşulmayan yüzlerce tutuklu, yüzlerce adli kontrol altında ve yüzlerce aranan var. Bunların kaçının 2015 Şeffaflık Paketi’nin “mal bildirimi” yükümlülüğünden kurtarılarak Erdoğan’ın “bu görevi üstlenecek kişi..” kategorisine dahil olduğunu ister istemez merak ediyor insan..
Bu acı sona giden süreçte de “öfkeyle kalkan” Erdoğan, “zararla oturan” da vatandaş oldu..
* * *
“İş işten geçtikten sonra..”, “son pişmanlık..” gibi deyişler de yazıldığı gibi okunmaz. Çok ağır olur yerine göre.
2019 yerel seçim çalışmalarında Erdoğan, Gaziantep’de, “İmar Barışı’yla 194 bin Antepli kardeşimizin sorununu çözdük”, Hatay’da “İmar Barışı’yla, toplam 205 bin Hataylı vatandaşımızın sorununu çözdük” ve meşum depremin merkez üssü Kahramanmaraş’ta “İmar Barışı’yla 144 bin 556 Maraşlı vatandaşımızın sorununu çözdük” vb. diye övünmüş.
Bugün korkunç bir acıyla gördük ki, aslında vatandaşın “sorununu çöz..”mek değil, onu yaşamsal risklerle karşı karşıya getirmekmiş bu “imar barışı”!
Sonuçları o kadar keskin ve korkunç oldu ki, “imar barışı” güzellemelerinden 4 yıl sonra, yani bugün, Erdoğan’ın kendisi bile “Yok imar affıydı, yok şuydu, yok buydu filan falan artık düşünemeyiz. Çünkü düşünmeye kalırsak şu andaki depremde yaşadıklarımızla karşı karşıya kalıyoruz” demek zorunda kalır. (29 Mart 2023, gazeteduvar.com.tr)
Sanki “şu andaki depremde yaşadıklarımızla” kendisinin ilgisi olmamış ve bugün “imar AFFI” dediği şeyi 2019’da “imar BARIŞI” diye allayıp pullayan kendisi değilmiş gibi, o kendine has alışıldık üslubuyla konuşmasını bir yana bırakalım.
Telâfisi imkânsız onca can kaybımızdan, yani “iş işten geçtikten sonra” son pişmanlık neye yarar?
* * *
Erdoğan öfkeyle kalkarken bizim milletçe zararla oturduğumuzun somut örnekleri saymakla biter mi?
Onun “faiz sebep enflasyon netice” macerasıyla üzerimize çöken (TÜİK’in iskontolu hesabıyla bile, fiilen savaş halindeki Ukrayna’nın 2 katından, Rusya’nın 6 katından) yüksek enflasyon depreminin enkazı altında kalan da biz değil miyiz?
Kısacası; son 21 yıldır AKP’nin yarattığı kültürel, ahlâki ve ekonomik enkaz çok büyük.
Ülkemizin en kötü zamanlarına şahit olduk. Gelecek nesillerimiz için, birlik ve beraberlik için önce temel eğitimden başlayarak üniversitelerimizde,tarımda ve sanayide olmak üzere yeni bir kalkınma planına acil ihtiyacımız var. Kaleminize sağlık