CHP cenahında seçim, yenilgi miydi değil miydi?
Nereden, hangi gözlükle bakıldığına bağlı olarak, “ağır bir yenilgi”, “onurlu bir yenilgi” veya “şikeli maç kaybı” vb. gibilerden tutun “Erdoğan’ın Pirus zaferi” algısına kadar geniş bir yorum yelpazesi çıktı ortaya.
Olgu aynı algılar farklı. Zihin kodlarına göre, bir olgudan, sayısız farklı algı çıkarabiliyor insanlar sonuçta.
Onun için, doğru soru o değil.
Sorunun daha doğru bir versiyonu, “CHP’nin halkın sorunlarına ilgisi, bilgisi kendini insanlara nasıl göstermeli?” şeklinde olabilir belki.
Kamuoyunda yaygın bir algı, “CHP kurultaylar partisidir” şeklinde.
“Ne var bunda? Bir partinin, iç sorunlarını ve ülke sorunlarını kurultaylarında tartışması kötü mü?” denebilir. Elbette kötü değil,
Ama bu söylemin ardında gizlenen bir ima var. Rızasını her koşulda CHP’den yana kullanan insanların kalbini acıtan, CHP karşıtlarını bıyık altından güldüren dilsiz ima, kibar mealiyle, “bunların halkın sorunlarına ilgisi zayıf, parti içi güç rekabetine ilgisi yüksek” şeklinde.
Söze gelince “bir seçimin son günü, gelecek seçimin ilk günüdür!” denir.
Nitekim sayın Faik Öztrak da 6 Haziran’da “Bugün bizler için Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonraki 8. gün değil, yerel seçim sürecinin 8. günüdür” diyor.
Ama bu “8 gün” neredeyse tümüyle kongre senaryoları konuşarak geçti ve daha epey bir süre böyle geçecek gibi görünüyor.
Seçim öncesinde CHP Yönetiminin halkın sorunlarına çözümler sunmaya dönük yoğun siyasi faaliyetlerindeki ilgi, bilgi ve enerji neredeyse bıçak gibi kesildi maalesef.
Oysa ki halkın yakıcı dertleri gittikçe daha da büyüyor.
8 Haziran’da, İstanbul milletvekili sayın Karabat’ın “döviz kurundaki dev yükselişe” dair tiviti ve sayın Ağbaba’nın “Kurban Bayramı’nda emeklilere 15 bin TL ödenmesi” için verdiği kanun teklifi de elbette halkın dertlerine dair. Ama kasıt bundan daha derin bir yapısal atalet.
* * *
Meselâ son cumhurbaşkanlığı seçiminde Millet İttifakı’na oy veren 25,5 milyon seçmen ile Cumhur İttifakı’na oy veren 27,8 milyon seçmenin -her iki taraftan tuzu kurular hariç tutulursa- 50 milyonu aşkın insanımız, çocuklarıyla birlikte neredeyse aynı yakıcı dertlerden muzdarip. Büyük çoğunluğu depremi ağır biçimde yaşamış ya da potansiyel deprem korkusu yaşıyor, ama gücü yetmediği için bile bile zayıf binasından çıkmaya korkar vaziyette.
İnsanlara yük olmadan, hakça bir kentsel dönüşüm için yerel yönetimlerin finansal gücünü çok yükseltecek bir vergi düzeni olabilecek, arsa rantının vergilendirilmesi niçin anılmaz? CHP’nin Programında taahhüt edilen, ama sözcülerinin diline bir türlü düşemeyen bu işte: “Kentlerde oluşan değer artışları, saydam bir çalışma ile oluşturulacak kaynağa dönüştürülerek Kentleşme Fonu’na aktarılacaktır. Çeşitli imar uygulamaları ile oluşan bu rant kentte yaşayanların hizmetine sunulmak üzere kullanılacaktır” (CHP Program sayfa 92)
Hangi ittifaka oy vermiş olursa olsun, çok büyük çoğunluğu asgari ücretin biraz üstünde ve altında gelirle yaşayan on milyonlarca insanımıza bunu CHP değilse kim bildirecek? Ve ne zaman? Yerel seçimler sürecinin hangi etabında başlayacak?
Değişim, bu yapısal ataleti aşabilmekte işte.
* * *
Meselâ, toplumda gelir adaletsizliği ve vergi sorunu. Kendi merkez bankasının bastığına değil yabancı merkez bankalarının bastığı paralara (dövize) bağımlı bir ekonomide TL paldır küldür düşerken, tarımda-sanayide-hizmetlerde çalışan, çalışamayan, emekli, öğrenci çok büyük bir kitlenin alım gücü de (geçim koşulları) paldır küldür düşüyor.
Mehmet Şimşek’in işaret ettiği “rasyonel zemin” ise, öyle görünüyor ki, gıda-barınma-ulaşım-sağlık gibi temel tüketimde ödediğimiz ÖTV, KDV gibi dolaylı vergilerle oynayarak bu düşüşün boyutlarını daha da arttıracak.
Bir defa, dolaylı vergi, en adaletsiz vergi çeşidi (AB ortalaması yüzde 40’ın altında, bizde yüzde 70’ler seviyesinde). Kaldı ki dolaysız vergiler de adil değil bizde. Gelir vergisinin yüzde 90’dan fazlası çalışanın bordrosundan “kaynakta kesinti” yoluyla alınır.
CHP’nin Programı, “.. az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi ..” anlayışıyla “.. gelir dağılımını daha adil bir hale getirmeyi hedefler..” ve “Ücretli ve maaşlıların vergi yükü azaltılacak, ‘asgari ücret’ .. ‘vergi kapsamı dışında’ tutulacaktır” der (s. 170)
Mesela, Genel Sekreteri olarak CHP’nin 2. Yüzyıl dergisinde, sayın Selin Sayek Böke de “Dolaylı vergilere dayanan değil, daha çok kazananın daha çok vergi ödediği, vergide adaletin sosyal adaletin temelini oluşturduğu bir bütüncül sosyal politika çerçevesi uygulayacağız. .. Aile Destekleri Sigortası ile ülkemizdeki tüm hanelere temel gelir güvencesi sağlayacağız” demiyor muydu? (Sayı 8, chp.org.tr)
Sayın Kılıçdaroğlu, seçim mitinglerinde bu hedeflere az mı vurgu yaptı?
Şimdi bir seçim bitti, ne oldu? Mitinglerle, basın toplantılarıyla, bildiri veya broşürlerle, bunun gibi daha pek çok toplumsal-ekonomik alandaki görüşlerin halka iletilmesi görevi nasıl oluyor da parti içi Kurultay hesaplarının gerisine itilebiliyor, hatta konuşulmaz oluyor?
Nasıl oluyor da, CHP, iki siyasi faaliyeti (gelecek tasarımlarını topluma aktarma + parti içi seçim) aynı zamanda yürütemiyormuş gibi bir görüntü verebiliyor?
Gerçek bir değişim, makam ve mevkilerdeki kişi veya “ekipler” değişimi değil, olsa olsa bu yapısal ataletten CHP’nin kurtuluşu olabilir.
* * *
Peki CHP sözcülerinin, büyük gayretlerle meydanlarda seçimden seçime (vurgu yapıyorum: SEÇİMDEN SEÇİME) vaatler dile getirmesi yeterli oluyor mu?
Milletvekili seçimindeki yüzde 25,4 oy, bana bunun cevabının “hayır” olduğunu söylüyor.
Demek ki söylemlerin halka nüfuz etmesi, daha sürekli, daha sistemli ve daha yaygın mekanizmalara ihtiyaç gösteriyor.
Bu yok değil; henüz rüşeym halinde de olsa oluşma yolunda: Sokak örgütlenmesi (öbek).
Bunu geliştirmeden; mahallelerinde hangi eve yeterli gıda giremiyor, hangi evin çocuğu hangi dersten kötü, kimin hastası var, kim işli kim işsiz vb. gibi, komşularının-mahallesinin sorunlarına iyi kötü vakıf üyelerle yürüyen bir örgütlü işleyişi geliştirmeden halka nüfuz edebileceğini sanmak, en nazik deyimle saflık.
Komşunun, mahallenin sorunlarına vakıf olmak da yetmez. Bu çalışmadaki üyenin CHP’nin program ve politikalarını izler ve bilir bir düzeye çıkartacak parti içi eğitimler de gerek.
Bunu sürekli, sistemli, yaygın olarak yapacak bir değişim de gerek.
Ve bir değişim zorunluluğu daha: Sokak örgütlenmesinde canla başla çalışan üyenin parti içinde ilerleme şansı!.
Mahalle seçimlerinden Kurultaya kadar giden seçme-seçilme süreçlerinde “sen beni seç ben de seni gözeteyim” diye özetlenebilecek klientalizm mi yoksa sokak örgütlenmesinden başlayan fedakârlığı yüceltebilen liyakat mi baskın olacak?
CHP bu yönde bir değişim iradesi gösterebilecek mi, göreceğiz.
* * *
Sayın Kılıçdaroğlu’nun, seçimden üç ay önce bir deprem bölgesi ziyaretinde dile getirdiği son derece içten DEĞİŞİM düşüncelerinden cımbızladığım şu sözlerini okurlarımın CHP için uyarlayarak okuması dileğiyle bitireyim: “.. Hepimizin zihniyeti değişmek zorunda. .. Geçici çözümlerle idare edemeyeceğimiz bir noktaya geldik .. çok güçlü bir değişim yaratmalıyız ..” (12 Şubat 2023, gazeteduvar.com.tr)
Olur mu? Bunun yanıtı hâlâ CHP’nin kendi elinde!..