Tinerle ateş ilişkisi konusunda cehaletleri yüzünden yananların haberlerini gördükçe aklıma Erdoğan’ın “faiz sebep enflasyon netice” macerasıyla vatandaşın hayatını yangın yerine çevirmesi geliyor.
Dışarıdan döviz gelmeden nefes alamayan bir ekonomik zeminde faizle o şekilde oynamanın sonucunun, vatandaşların çoğunluğunun barınma-beslenme-sağlık-eğitim-ulaşım hakkını ateşe veren bir “ateşle oynamak” olduğunu yaşıyoruz milletçe.
Buna rağmen iktidar çevrelerinden samimi bir pişmanlığınk kırıntısı bile çıkmıyor. Tam tersine, cami avlularında, cenaze namazlarında bile, tehdit, şantaj, küfür gırla gidiyor.
Tek bir pişmanlık hissi, Erdoğan’ın iktidarı kaybetmesi endişesinde açığa çıkıyor. Yani yalnız yokluğa sürüklediği yurttaşlar, yarınından endişeli değil. Tamamen kendi iktidar çıkarına dönük olarak, muktedir de yarınından endişeli görünüyor.
“Yetmez ama evet”çi bir “siyaset bilimci”, Erdoğan’ın “tek adam” rejimine giden yolları döşeyen referandumlarda, tereddütsüz hayır diyen bizleri, belki biraz alaycı bir ifadeyle “endişeli modernler” diye yaftalıyordu.
Kaderin cilvesine bakın ki, o çokbilmişleri de yedeğine alarak ülkede muktedir olan Erdoğan da, yakın yandaşları da bugün, tabiri caizse bir “endişeli muktedir” hali yaşıyor gibi.
İki yıldır AKP kulislerinden çıkan haberlerde 50+1’den endişe yansıyordu zaten, ama 81 ilin 73’ünde (İç Anadolu ve Karadeniz’de bile) sadece AKP’nin değil Erdoğan’ın da oyları düşünce, bizzat kendisi de açıkça dile getirdi ki, “Mevcutta 50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. .. Ama oy sayısı itibarıyla ‘En fazla oyu alan aday seçilir’ denildiği zaman seçim hızlıca tamamlanır ..” (18 Kasım 2023, dunya.com)
Sanırsınız referandumla bunu getiren, 2017’de yayınladıkları kitapçıkta 50+1 güzellemeleri yapan AKP değilmiş gibi..
* * *
Endişenin, insanların asabını nasıl bozduğunu AKP eseri pahalılığın altında ezilenler iyi bilir.
Erdoğan’ınki hayat pahalılığının sebep olduğu yarın endişesi değil, olsa olsa yurt içinde seçimlerin yarınından ve dış politikada pabucun pahalılığından endişe olabilir.
12 Ekim tarihli “Borç alan kendi kesesinden (bağımsızlığından, refahından, itibarından) yer” başlıklı yazımda, dış ilişkilerde etkinliğin giderek zayıfladığının, adeta yalnızlaştırıldığının somut görünümlerini yazmıştım. Tekrar etmeyeceğim. Güncele dair, İsrail’in Filistin’e karşı yürüttüğü soykırım sürecinin başında Filistin için ısrarla garantörlük öneren Erdoğan’ın değil, bugün Mısır, BAE ve Katar’ın arabuluculuğu konuşuluyor olmasını hatırlatmakla yetineyim. (Yazıma buraya tıklayınca ulaşılabilir)
Öyle görünüyor ki, iç siyasette kullanılabilecek “antiemperyalist”(!) zafer öyküleri de tükenmekte.
Hamas’ı savunması ve Almanya ziyaretinde “Holokost cenderesi”ni Biden Kuyrukçusu Scholz’un yüzüne vurmuş olması yurt içinde en sadık yandaşlar dışında kimi etkiliyor ki?
Mesela; içeride TBMM grubunda Hamas’ı yüceltirken, dışarıda bu yönde etkili olamıyor. Riyad’da Gazze saldırısını görüşmek üzere yapılan ve kendisinin de katıldığı İslâm İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi olağanüstü ortak zirvesinin sonuç bildirisinde Hamas yok. Talep mi etmedi, yoksa talep etti de dikkate mi alınmadı bilemeyiz, ama kendisinin de katılımcı olduğu bildiride tek kelime Hamas yok. Dahası, 27’inci maddesi, Filistin halkının “tek meşru temsilcisi” olarak Filistin Kurtuluş Örgütü’nü tanıdığını özellikle vurguluyor.
İç kamuoyunda oy devşirmeye yarayacak dış zafer söylemi iyice tükeniyor, tükendikçe de şiddet, şantaj, küfür dilinin ağırlığı artıyor.
* * *
Meselâ; 12 kahraman Mehmetçiğimizin 22-23 Aralık’ta şehit olduğu terörist PKK baskını hakkında TBMM görüşmesi talebi yok saymakla kalınmadı; Mehmetçiklerimizin son yolculuklarına uğurlandığı cenaze törenlerinde cami avluları muhalefete karşı provokatif eylemlerin alanına çevrildi.
Oysa askerlikte uzman sayılabilecek bir emekli albay, bu harekâtta bir şeylerin “hem taktik hem de stratejik olarak yanlış olduğunu” iddia ediyordu. (24 Aralık 2023, cumhuriyet.com.tr)
Bu, hiç değilse TBMM çatısı altında görüşülmemeli mi? Kaldı ki jeopolitik mesajlar taşıma olasılığı da dile getiriliyorken.
27 Şubat 2020’de İdlib’de 36 Mehmetçiğimizi şehit ederek Erdoğan yönetimine verilen jeopolitik mesajın kaynağı belliydi: Rusya. Nitekim mesaj sahibinin ayağına, Moskova’ya gidildi; Moskova tarafından sarayın önünde bekletiliş tüm dünyaya teşhir edildi. Ama zayiatımızın öncesinde, esnasında ve sonrasında yapılması gerekenlerin yapılıp yapılmadığı Ankara’da, TBMM’de konuşulmadı.
PKK-PYD-YPG dediğin Atlantikçi Batı’nın amaçlarına göre kullandığı aparat. İhtimal ki, İsrail’in Filistin’e imha saldırısı yürüttüğü şu günlerde PKK terör örgütü vasıtasıyla verilmek istenen jeopolitik mesajın olası nedenleri ve kaynakları da konuşulmayacak.
Ama, bir emekli generalin veciz deyişi ile, “şehitlik söylemini kendi hatalarımızın örtüsü haline getirme..” pişkinliği devam edecek gibi. (26 Aralık 2023, sozcu.com.tr)
* * *
Cumhuriyet ve Atatürk ile sorunu olan cemaat-tarikat yapılarının TSK içindeki elleri, 10 Kasım’da yaşandığı söylenen olayla, bir kez daha kendini gösterdi.
İddia, “bir teğmenin yakasına Atatürk fotoğrafını takmayı reddetmesi üzerine, teğmenler arasında arbede yaşandığı” şeklinde.
İlgili askeri kurumlar, olayı, askeri hiyerarşi ve kuralları dahilinde soruşturup bir sonuca vardıracaktır kuşkusuz.
Olayda cemaat-tarikat eline işaret eden şey, bir yandaş gazetenin, “haber” görünümü altında resmi soruşturmaya ayar verme çabası. Sözde “haber”in başlığına bakın: “Teğmen cuntasını Tuzla Piyade Okulu’nda yürütülen soruşturma ortaya çıkardı”!
“Okul mescidinde namaz kılan öğrencileri ‘Atatürk düşmanı’, ‘tarikatçı-cemaatçi’, ‘irticacı’ gibi ifadelerle fişleyen cuntacı teğmenler ..” gibisinden demagojilerle soruşturmanın seyrini kimin lehine kimin aleyhine etkileme niyeti belli değil mi? (14 Aralık 2023, yenisafak.com)
Kaderin cilvesine bakın ki, cemaat-tarikat sözcüsü basın, “Cuntacı teğmenler .. sözde ‘Atatürkçülük’ maskesiyle..” vb. gibi ifadelerle, hem Atatürkçülük kavramına hem de Atatürkçülere karşı alerji kışkırtmaya çalışırken, Atatürk ve Atatürkçülük, Suudi Arabistan’dan bile çıkıverdi karşılarına.
Atatürk resimli tişörtlere ve onu hatırlatan pankartlara izin verilmemesi üzerine maçı iptal ederek yurda dönen futbol takımlarımıza yönelik sevgi seli Atatürk ve Cumhuriyet’le sorun yaşayan “muktedirlere” ders mi olur, yoksa daha “endişeli muktedir” olmalarına mı yol açar bilinmez.
Ama dışarılı, Koreli bir gazetecinin bu olay sonrasındaki heyecanlı mesajlarından bir sözüyle bitireyim yazımı. Lee, “Suudiler gerçekten de hiç yenilmeyen bir adamı yenebileceklerini düşündüler. Onun mirası halkının içinde yaşıyor”!
O’nu yenebileceklerini düşünenlerin sadece Suudiler olmadığını da çok iyi biliyoruz.
* * *
Ülkemizdeki “Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı” başlıklı, 10 Kasım tarihli yazımda, bu düşmanlığın sosyal ve siyasi kökenlerine dair naçizane bir tahlil denemesini okurlarımla paylaşmıştım. İstenirse buraya tıklayınca ulaşılabilir.
Atatürkçülerin Atatürk’ün ekonomi felsefesi ve rotasına ilgi katsayısını daha da artıran, buna paralel olarak Atatürk düşmanlığına karşı toplumun çoğunluğunun (50+1+1+1+..inin) rızasını kazanacağı bir 2024 dileğiyle.