Erdoğan, “yok artık bu kadarı da olmaz” çıtasını yükselttikçe yükseltiyor.
Son bomba, malum, “Anayasa Mahkemesi kararını tanımıyorum, saygı da duymuyorum” oldu.
Yine çok asabiyiz yani. Nasıl olmasın ki?
Hayaller büyük; kendini, dünyanın gidişatını belirleme gücü olan liderlerden biri olarak görmek istiyor.
Ama gerçek güç dengeleri öyle demiyor..
Gerçek kapasiteden çok uzak bir megalomani ile uluslararası camiada isteklerini yerine getirme noktasında mutlak bir aciz kalış arasında gidip gelirken, asabi olmayıp da ne olacaktı.
* * *
Siz, “Suriye probleminin çözümünde Esad’ın yeri olamaz” diyedurun, NATO müttefiki ABD ile taze “düşman” Rusya’nın üzerinde anlaştığı “geçici ateşkes” mutabakatında sözü bile edilmedi.
Düşünün ki siz, “PYD ve YPG’nin ateşkes kapsamı dışında tutulması gerek..” derken, tam tersi oluyor.
Sizin “ateşkes” kapsamına alınmasını istedikleriniz vurulacaklar listesine, PYD ve YPG ise vuracaklar listesine konuyor.
Siz ise, ancak muhtarlar toplantısında, “müttefiklerimize bu meseleyi nasıl daha açık anlatabiliriz bilmiyorum” diye yakınmak zorunda kalıyorsunuz.
Bu koşullar da gelin de söylemlerinize asabi bir ruh hali yansımasın.
Onun için, Anayasa Mahkemesi kararı karşısında, Cumhurbaşkanlığı makamına yakışır bir makullükle değil, infial kültürüyle karşılaşmamız şaşırtıcı değil.
* * *
Osmanlı İmparatorluğu bizim geçmişimiz.
Tarihimiz, geleceğimize ışık tutacak derslerle dolu.
Erdoğan da, Kanuni Sultan Süleyman dönemine pek öykünür.
“Turan”, “Kızılelma” özlemleri de olan toplumumuzda, bunda anormal bir şey yok.
Serde “delikanlılık” da olunca, Kanuni döneminin cihanşümul görkemine kapılmamak zor.
Çok mu ütopik?
Malî, iktisadi, bilim ve teknolojik üretici güç alanlarında büyük devletlerle boy ölçüşecek gücü yaratabilirseniz niçin olmasın?
* * *
Kanuni dönemi Osmanlı İmparatorluğu, kendisinden daha güçlülerin gölgesi altındaki bir “oyun kurucu güç” taslağı değil, harbiden kendi finans ve askeri teknoloji gücüyle düzen kurucu, birinci sınıf bir küresel güçtü.
Bizim bugünkü ekonomimiz ise, Kanuni’nin ayar verdiği Fransız, İngiliz, Alman (ve bugün ABD) milletlerinden borçla finansman sağlayamadığı sürece kendini döndüremeyecek durumda.
Akıllı bomba, uçak, gemi vs. gibi teknolojilerde ise, yine o ülkelerin iznine ve borçla sağlamasına bağımlı durumdayız.
Kısacası Kanuni zamanında olduğumuz devletler liginde değiliz.
Hal buyken Kanuni’ye öykünen Zaloğlu Rüstem “delikanlılığı”, bugün Suriye meselesinde girdiğimiz çıkmazla kanıtlandığı gibi, ulusal çıkarlarımızı tehdit eden bir maceracılığa dönüşüyor.
Bu efelenmeler -Erdoğan’ın kendi sözleriyle- “Türkiye için beka meselesi”ne dönüşme potansiyeli taşıyor.
Yumuşak güç olarak, bölgesel oluşumlara müdahil olma şansımız vardı.
Erdoğan–Davutoğlu ikilisinin maceracı politikaları sonucunda, denklemin tamamen dışında kaldık.
Öyle ki, NATO müttefikleri nezdinde bile güven ve itibar kaybı yaşıyoruz.
Erdoğan–Davutoğlu ekibi tarihimizin Kanuni dönemine öykünürken, Kanuni döneminin görece ikinci sınıf milletleri, bugün bize, tarihimizin “hasta adam” dönemini hatırlatarak sopa gösterebiliyor.
Nitekim, İngiliz yayın organı Times, bir makalesine “Sick man of Europe could infect the West” (Avrupa’nın hasta adamı Batıyı da hasta edebilir) başlığı atabiliyor. (Roger Boyes, Ekim 2015, thetimes.co.uk)
Rusya bu konuda daha kaba: “Ayrıca Osmanlı İmparatorluğu’nun ‘Avrupa’nın hasta adamı’ olarak adlandırıldığını da unutmamalı. Türkiye, kendisini yeniden böyle adlandırmalarını istiyor mu?” diyebiliyor. (25 Şubat 2016, tr.sputniknews.com)
Bunlar, ülkemizin Anayasa Mahkemesi veya yargı kurumları olmadığı için, cezalandırma şansı da yok.
Onun için öfkeler içe atılıyor.
Ülkemizi küçük düşüren bu tür dış tepkilere karşı öfkeyi, içeride Anayasa Mahkemesi, yargı ve gazetecilerimizden çıkarııyorlar belki. Kim bilir..
* * *
Neyse ki devletin bir kurumundaki maceracı “devletlû” hırs ve heveslere karşı devreye giren bir devlet aklıselimi var da, Suriye’ye kara harekatı gibi felaket olasılıklarına karşı fren yapabiliyoruz.
Ankara’da 17 Şubat terör saldırısının şehitlerini anma töreninde Genel Kurmay Başkanının konuşmasının satır aralarındaki mesajlar önemli:
“Üzgünüz, sinirliyiz, kızgınız. Ama hiçbir zaman kızgınlığımız asabiyetimiz aklımızın önüne geçmeyecek” (27 Şubat 2016, milliyet.com.tr)
İhtiraslar aklın önüne “geçmeyecek” yani.
* * *
Lâfta tarihimize çok önem veren yöneticiler, özde de tarihi okuyabilseler keşke.
E. Erdoğan ne diyor? “Türkiye’nin 90 yıllık enkazı..”!..
Bari bu “enkazın” Menderes döneminde, Arap dünyasıyla yaşadığımız ilişkileri doğru okuyabilselerdi de aynı hataları tekrar etmemiş olsalardı.
Suriye’ye, 1957’deki müdahale heveslerinin sonucunu doğru okuyabilselerdi, kof Suudi kışkırtmasının peşinde, gerçekleştirilemeyecek tehditlerde bulunup, ülkemize, bir de bu yüzden itibar kaybı yaratmazlardı.
İstiklal Marşı şairimiz sanki bunlar için söylemiş:
“.. ‘Tarih’i tekerrür diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”
Bari Mehmet Akif Ersoy’u doğru okuyabilselerdi..