Kamu kaynaklarının sermayeye bol keseden transferinin en yaratıcı yöntemlerini bulmak ve ekonominin kapasitesinin çok üstünde bir macera tutkusuyla dış politikada racon kesmek söz konusuysa, AKP yönetimi, yapması gereken her şeyi bihakkın yapıyor.
Yok eğer mesele ekonomiyi, halkın hakettiği kamu hizmetleri için gerekli kaynakları üreten; geleceğimiz olan gençleri yeteneklerine göre, yetiştikleri alanlarda üretken kılan ve onlara insan onuruna yaraşır iş imkanları sunabilen bir kapasiteye kavuşturmaksa, iş tam tersi. AKP yönetimi, ekonomi politikalarında, bu manada yapmaması gereken her şeyi bihakkın yapıyor.
Bir sosyal devlette yatırım, toplumsal yarar üretme için yapılır.
AKP, toplumsal getirisi düşük fakat müteahhit lobisini zenginleştirme etkisi çok yüksek dış borçlanmalarla, gelecek kuşaklarımızı da nesiller boyu verimsiz borçların altına sokan hazine garantili projelere “yatırım” diyor.
* * *
İktidarın utangaç S400 testlerinin, Fansız mallarını boykotunun, Mehter marşı gibi iki ileri bir geri Navteks’leri vb. gibi güç gösterilerinin dolar-avroya sökmediği, hatta ters yönde kışkırtıcı olabildiği artık açıkça belli olurken, “uçuyor” dediği ekonomimizin müzmin hastalığı da iyice görünür oluyor bugünlerde.
Adana Çiftçiler Birliği Başkanı, “Dolar kurundaki artıştan dolayı, bizim ilaç, gübre, mazot gibi girdilerimizden birçoğu, tamamen ithal olduğu için maliyetlerimiz çok arttı. ..” (27 Ekim 2020, sozcu.com.tr) diye yakınırken, bir medikal ürün üreticisi, “.. Biz kurdan dolayı .. darbe yiyoruz. Hammaddesi yurtdışına bağlı bir sektörüz ..” (16 Ekim 2020, dunya.com) diye yakınıyor.
“Ne birüsü, hepisü hepisü!” fıkrasında olduğu gibi, hangi sektör yatırım malları ve ara mal girdileri bakımından dışarıya tek yanlı bağımlı değil ki? Hepisü, hepisü!..
“Yerli milli” diye övüne övüne bitiremedikleri savunma sanayimiz, Kanada firmaları motor, elektro-optik donanımları satmasa İHA-SİHA; ABD-İngiliz firmaları motor, aktarma organları satmasa helikopter uçuramayacak halde. Bunları satmak istediğimizde de dışarıya bağımlıyız: İki yıl önce Pakistan’a 30 ATAK helikopteri satalım derken Pentagon bizim motorlarla “satamazsın” deyince satamamamız hafızalardadır hâlâ.
Hasılı, tohumdan traktöre, ilaçtan aşıya, şu satırların yazıldığı klavye ve elektronikten hastane donanımlarına vs. kadar, ithalata-dövize bağımlı olmayan tek bir sektörümüz yok. Bizler dolarla maaş almıyoruz, ama üretim girdileri ithalata bağımlı olunca, döviz artışını, pazardaki domates-biberin, etin sütün fiyatlarında, çocuklarımızın okul, sağlık maliyetlerinde enflasyon-pahalılık olarak hissetmemiz de kaçınılmaz oluyor.
Gülünç istatistik oyunlarıyla enflasyon, işsizlik ne kadar gölgelenmeye çalışılırsa çalışılsın, rahmetli Menderes’in 1959’da, Ecevit ve Demirel’in 1970’lerde ve sonrasında karşı karşıya kaldıkları enflasyon-ödeme krizlerinin hepsinin ardındaki bünyesel hastalık üretimde ithalata tek yanlı bağımlılık olgusu.
Bu “teşhis” çoktan beridir belli. Bu teşhis, sadece sol iktisatçıların yayınlarında değil, yandaş basında ve hatta AKP’nin, bu bağımlılıktan çıkmak için gerekli yatırım malı ve ara malları üretimine dönük yatırımları kendilerinden beklediği “babayiğit”(!) sermaye çevrelerinin yayın ve demeçlerinde bile yer alır.
Ama yine de, AKP yönetiminin rant ekonomisi zihniyetinin davranış kalıpları, “faiz sebep enflasyon sonuç”, “cebimizden beş kuruş çıkmadan” vb. gibi Nobellik(!) ekonomi politikalarla hastaya temelli inme indiren yanlış ilaçlar vermekten de kendini alamıyor.
* * *
Oysa 97. yaşındaki Cumhuriyetimiz, bu derin meselenin çözümüne bugün de ışık tutuyor.
Bu ışığı günümüze taşımak ise, Atatürk’ün, Cumhuriyet kadar kendi eseri olmakla gurur duyduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nin boynunun borcu..
Nitekim programı, “Ulusal sanayinin ithal kaynaklı ara ve yatırım mallarına ve ihracatın ithalata olan bağımlılığı..”na (s. 166) dikkat çekmekle kalmaz, halka, “Sanayi üretiminin ağırlıklı olarak ithal kaynaklı ara ve yatırım mallarına dayandırılması politikasına son verilece..”ğini de (s. 197) taahhüt eder.
Bunun niçin zorunlu olduğunu ve nasıl gerçekleşebileceğini, sadece TÜİK’in komik işsizlik tanımlarında görünen-görünmeyen gençlerimize değil, onların büyüklerine de mütemadiyen ve yaygın olarak izah etmemizi sağlayacak siyasi faaliyet yollarını bulmak da boyun borcu..
Genç Cumhuriyet devleti, özel sektörün yapamadığı tüm alanlarda, akılcı plânlamaya dayanan büyük yatırımları başardı; Kamu İktisadi Teşekkülleri (KİT’ler) kurdu.
Bugün sanayi, tarım, savunma, o günlere kıyasla çok daha sofistike teknolojilere dayanıyor. Ve bu teknolojik hamlelere uyum gerektiren yatırım ve ara malları sanayisini de bugünkü özel sektörümüz yapamıyorsa nasıl olacak?
CHP Programı yanıtlıyor: “.. Ekonomik kalkınma sürecinin gerekleri doğrultusunda özellikle geri kalmış bölgelerde özel sektörün itibar etmediği alanlarda yatırım .. ihtiyacının karşılanması, Yeni teknoloji ve sermaye yoğun yatırıma ihtiyaç duyulduğu halde özel girişimcinin bundan uzak durduğu, özellikle bilgi çağının öncü sektörlerinde ve ulusal güvenliğin öngördüğü alanlarda .. KİT’lere her zaman görev alanı vardır. Bu hedeflere yönelik olarak KİT’ler yeniden yapılandırılacak ..” (s. 178-179)
Sanayi ve tarımda artık KİT’ler yok edilmiş durumda.
Ancak hiç unutmamamız ve yeniden yeniden hatırlamamız gereken bir gerçek var: Cumhuriyetimizin 97 yıllık yaşamında, ülkemizin dış ticaret açığı değil dış ticaret fazlasını başardığı, başka bir deyişle döviz fazlasını başardığı tek dönem -1938’deki ihmal edilebilecek kadar küçük bir açık dışında- 1933 ile 1946 arasındaki 13 yıldır.
O da kamu girişimiyle plânlı kalkınma yıllarıdır.
* * *
CHP’nin 1980 öncesinde rahmetli Ecevit önderliğindeki hükümeti de Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Plânı ile, o kalkınma modelini hayata geçirmeyi denedi. IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın kendi ifadesiyle amacı: “Ulusal sanayiin ara malları ve yatırım malları üretme oranını yükseltmek ve dışa bağımlılığı azaltmak .. Kamu kesimi(ni) gerekli alanlarda öncelikle bu tür sanayilere yönelt..”mek idi. (Plân s. 663)
IMF’nin buna “hayır” demesi ve Türk özel sektörünün amiral gemisi TÜSİAD’ın Ecevit hükümetini devirme amaçlı bildirileri (Mayıs 1979) ile yürüyen bir süreçle akamete uğratıldı. Sonrası malum, KİT’lerden vazgeçmemizi vazeden 24 Ocak “istikrar” tedbirleri ve 12 Eylül 1980 darbesi..
* * *
CHP Programının, hastalığın teşhisi ve tedavisine dair görüş ve taahhüdüne gelince:
Umarım ve dilerim ki, Tüzüğün üyelere verdiği “Partinin .. programını .. her olanaktan yararlanarak yurttaşlara duyurmakla görevlidirler” (md. 5/4) ödevinin gereği olarak, genel merkezden sade üyeye kadar, yukarıda anılan Program stratejisini halka iletmenin yolunu yordamını arayalım, bulalım.
Bunun, hem Atatürk’e, hem de -mevcut ekonomik yapının yetenek ve eğitimlerine uygun iş ve çalışma imkanları sunamadığı için- ne eğitimde ne de çalışma hayatında yer bulamayan milyonlarca gencimize, onların büyüklerine karşı, boynumuzun borcu olduğunu düşünüyorum.
* * *
Cumhuriyetimizin 97. yaşı hepimize kutlu olsun.
Yaşasın Cumhuriyet!
Aklınıza, yüreğinize ve kaleminize sağlık Selma Hanım. Her sözünüze 0 katılıyorum. Teşhis tamam. Ama artık tedavi zamanı. Sorun odaklı olmaktan çıkıp, çözüme yönelinmeli.CHP iktidar olamıyorsa da, planında yer alan tüm çözüm önerilerini elinde tuttuğu yerel yönetimler aracılığıyla mikro düzeyde hayata geçirmelidir. Bir Ovacık Belediye Başkanı tek başına bile İzmir'e kadar ürettiklerini ulaştırabiliyorsa, bölgesindeki ekonomiye yerli üretimle katkı sunabiliyorsa koskoca CHP belediyeleri neler yapabilir .Varsın düşünsünler. Belki de iktidara giden yol bu yöntemlerden geçiyordur.Sevgilerimle
Sn Sema hanım yazılanlar dogru ıthal mallar harmanlanıp yerlı uretım ve mıllı ekonomık etıket ıle halka yandaslararının yayını organlarıyla uyutuluyor
Selma Hanım, yüreğinize ve kaleminize sağlık, güzel özetlemişsiniz, ithalat ve ihracat dengesi kurulmadığı sürece, ara mallarda dışa bağımlı olduğu sürece ekonomimiz düzelmeyecektir.
Hükümetin istikrarsız yönetimiyle,ben yaptım oldu bitirmeleriyle,torba yasalarla keyfi yönetim sayesinde 97 yıllık Cumhuriyet imiz zorda,dardadır,korona felaketiyle,işsizlik,açlıkla,can korkusuyla,çaresizdir iş hükümet edenlere,muhalefetlere düşüyor,enkazı kaldırmak,Cumhuriyet in izinde Atatürkün fabrika ayarlarına dönmek,tarımı,işsizliği açlığı önlemekle umarım milletce oylarımızla.balık almak değil balığı kendimiz almanın farkını görmeliler zor zamanlardayız...Cumhuriyet kilavuzumuz ...olmalıdır....Yaşasın laik CUMHURİYET...
Cumhuriyetin 97.yılı kutlaması kapsamında anlamlı bir değerlendirme.Dileriz Cımhuriyet’e sahip çıkma iddiasındaki partiler de genç Cumhuriyet’in devrimci atılımlarının ve kendi programlarında taahhüt ettiklerinin farkına varırlar.