İlgili ilgisiz her konuşmadan “darbe” kokusu alan paranoya, iktidarın medyasını sarmışken, ABD’de, Arnavutluk, Gürcistan, Ukrayna, Ermenistan gibi üçüncü dünya ülkelerinin parlamentolarında rastlanan türden darbe girişimi görüntüleri çıkmasın mı karşımıza!.
Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın, Osmanlı İmparatorluğu’nun beka savaşı ile geçen 19. Yüzyılını anlattığı eserinin adı “İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı”!..
Sıkıntı, ufunet, bir geceyi veya bir yılı bir asırmış gibi hissettirir ya, öyle bir şey..
6 Ocak da “darbeci” Trump ve dünyaya asker postalıyla “demokrasi” dağıtan “ABD demokrasisi”nin en uzun günüydü.
Bir kısım Trump yanlıları arasında, bu girişimin bir “yanıltıcı bayrak” (provokasyon) olduğu algısı ile Demokratları suçlayan rövanşist algıların yeşerdiğinin de görüldüğü bu sıcak gecenin dünyanın geleceğinde nelere işaret ettiğini zaman gösterecek.
Sandıkla gelip, kaybedince gitmeye niyetsizlere çıkacak dersleri de..
Ya Fırat’ın doğusundaki PKK-YPG “devletçik” projesi, Doğu Akdeniz’deki münhasır ekonomik bölge gibi konulardaki haklı davalarımızı, zamanda gecikmeler, gerekli ittifaklara giremeyip “değerli yalnızlık” pozisyonuna düşmek gibi nedenlerle çıkmaza sokan atarlı dış politikadaki duraklama ve hatta gerileme süreci?
İdlib ve Karabağ’da, Rusya’nın sunduğu pozisyonlarla yetinmek zorunda kalmak ve ne Batılı “müttefiklere” ne Rusya ve Çin’e artık “eyy!” dememeye özen gösterme zarureti?
Fiili sonuçlarıyla, dış siyaseti iç siyaset malzemesi olarak kullanmanın -inandırıcılık açısından- giderek daha zorlaştığı 2020, iktidar için de “uzun” bir yıl oldu. Önceleri ülke içinde beğenmediği herkesi “terörist” olarak suçlarken, yanına yurt dışından “eyy!” tonunda bir dış “zafer” hikâyesi iliştirilebiliyordu. Artık Libya’dan, Suriye’den, Karabağ’dan iç kamuoyuna üst perdeden pazarlayacak propagandif öykü dağarcığı da suyunu çekiyor.
* * *
Emperyalizm artık Türkiye’ye, yüksek bir maliyet gerekmeden engel çıkarabiliyor. Çünkü AKP’nin yarattığı ekonomi, onlardan gelecek ya da gelmeyecek dövize had safhada bağımlı.
O kadar ki, 6 TL’nin altında bir dolar kuruyla girdiğimiz 2020 yılının Kasımında kur 8,5 TL’nin üzerine çıkınca siyasette de malum deprem yaşandı. Günah tekesi Albayrak mış gibi görünse de, aslında Erdoğan’ın “faiz sebep enflasyon sonuç” inadı beyaz bayrak çekti.
Olmayan kaynakla, resmi enflasyonun altında kredi faizleriyle büyüme ısrarı fena patladı.
Resmi enflasyon yüzde 13-14 denirken TCMB yabancı sıcak paracılara yüzde 17 faiz sundu da ancak o zaman 2021’e girerken birazcık sıcak para Türkiye’ye uğradı.
“Uğradı” diyorum, zira gelen kalıcı doğrudan yabancı yatırım değil. İşini görüp hemen çıkabilecek olan para.
* * *
AKP’nin yarattığı bu mali depremin enkazında kalan ise bahtına “acı reçete”, işsizlik ve başta iktidar olmak üzere tüm siyasetimiz için utanç verici bir “asgari ücret” düşen halk oldu.
Pandemide işini gelirini kaybeden insanlarımız için 2020’nin kasvetini tarife ne hacet..
Bir işi olup da çalışan 20 milyona yakın kardeşimizin neredeyse 1 milyonu asgari ücretin (hani şu 2 bin 825 lira 90 kuruş olarak dayatılan) yarısından bile az, 7,5 milyonu da asgari ücret ve altında bir gelir elde edebiliyor. (16 Aralık 2020, cumhuriyet.com.tr)
Demek ki çalışanlarımızın yüzde 50’ye yakını bu sefalet ücreti ve altında bir “gelir”le yaşıyor.
Yukarıda referans verilen kaynak yazısında Doç. Dr. Aziz Çelik, pek çok bilgi vermiş.
Buna göre, AB ülkelerinde asgari ücretle çalışanlar, tüm çalışanların yüzde 9’undan bile az. Demek oralarda çalışanların yüzde 90’dan fazlası asgari ücretin üzerinde bir gelir elde ediyor.
Tabii ayrıca onların “asgari” dediği ücretle bizim sefalet ücretini karşılaştırmak da abes. (Almanya 2020’de 1584 Avro’ya “asgari ücret” demiş)
* * *
Almanya örneğini özellikle seçtim. Erdoğan, 2017’de Alman ekonomi bakanına çok kızmış ve “.. bunlar .. serbest Pazar ekonomisini de öğrenememiş .. Hasbelkader yakaladıkları zenginlikle şimdi tehdit etmeye kalkıyorlar” diye atarlanmıştı.
Hasbelkader! Yani tesadüfen, bir rastlantı sonucu “yakalanabiliyormuş” demek ülkelerin zenginliği(!)
Selin Sayek Böke, 2021 bütçesi üzerinde konuşurken pek çok bilgi veriyor. Biri ülkemiz insanının mevcut borçluluğuna dair: “.. herkes borçlu. KOBİ’lerin bankalara borcu 865 milyar lira, tüketicilerin bankalara borcu 830 milyar lira. Var ya o borçlar, ‘destek’ diye diye verdiğiniz borçlar yüzde 40 arttı bu sene. Nasıl ödenecek onlar? ..”
Bakalım o “hasbelkader .. zenginlik” yakalamış(!) Alman vatandaşları ne alemde: “Almanya’da koronavirüsün etkisinde geçen 2020 yılında .. hanehalklarının toplam serveti 393 milyar euro dolayında artarak 7 trilyon 100 milyar euroya ulaştı. .. halkları 100 euroluk gelirin 16 veya 17 euroluk kısmını tasarruf etti ..” (3 Ocak 2021, dw.com/tr)
Ekonomimizi “uçuran” AKP iktidarının avuç dolusu faiz ödeyerek ülkeye gelmesi için çırpındığı nazlı yabancı sıcak para fonlarına da giriyordur ihtimal o “hasbelkader” yüzde 16 veya 17’lik Alman tasarrufları..
Almanya’nın mavi-beyaz yakalı çalışanları bizden “hasbelkader” alacaklı, bizim mavi-beyaz yakalı çalışanlarımız ise onlara mutlak borçlu yani..
Almanya’da çalışan insanlar için 2020, pandemi etkisiyle bir çok zorluklar getirmiş olsa da, bizdeki kadar uzun bir yıl olmayabiliyor belki.
Bizim insanımız içinse 2020, ihtimal onlarca yıldır gördüğümüz en uzun yıl oldu.
* * *
Bilim-teknoloji-inovasyon temeli üzerine oturan bir düşünce ve üretim iklimi, başlıca müsebbiplerinden olduğu iki dünya savaşının yıkımına rağmen zenginliğini yeniden üretebiliyor demek ki.
Biz nasıl edip de burnu borçtan çıkmayan bir ekonomiden kurtulacağız?
Tarımda, sanayide üretici güçlerimizi nasıl geliştireceğiz? Nasıl sanayileşeceğiz?
“Yabancı sermaye çekmek lâzım!”, “Hukuk reformu, çünkü aksi halde yabancı sermaye gelmez!” vb. gibi klişelerle oynamaya; Godot’u bekler gibi “doğrudan yabancı sermaye gelsin”e bel bağlamaya devam mı?
Gençlere istikrarlı iş ve gelecek sunabilecek bir ekonomik yeniden yapılanma nasıl olacak?
Devletin KİT’lerle üretime katılacağı plânlı karma ekonomi fikri niye tartışılmaz?
Muhalefet partilerinin bu konularda da sistemli olarak bizleri aydınlatmasını bekleriz efendim.
2021’in, 2020’yi aratmayacak bir yıl olması dileğiyle..