Sevgili Atam, CHP’nin internet sitesi (chp.org.tr) en üstte, “Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyeti diğeri Cumhuriyet Halk Partisi” sözünü taşır.
Sizlerin cesur sanayileşme hamleniz sayesinde Cumhuriyet tam bağımsız bir milli ekonomi temelinde yükselebildi. Bugün ekonomimiz, dış borç alamazsa çarklarını döndüremez olmuş; dolayısıyla dış güçlere karşı bağımsızlığını yitirmiş bir durumda.
Sizin en büyük eseriniz, Cumhuriyetin temellerinin bu duruma düşmesini önleyemedik.
Peki ikinci büyük eseriniz, ülkenin önüne, bu kötü gidişatı tersine çevirebilecek iç tutarlılığı olan kapsamlı bir strateji koyuyor mu?
Birkaç örnek, yanıtın ipuçlarını verir sanırım.
1) Ekonomiden sorumlu genel başkan yardımcısının, “2019 Seçimlerine Hazırlık Değerlendirme Bölge Toplantısında” konuşmasına dair, iki hafta önce çıkan bir habere bakalım.
Böyle bir toplantıda, parti politikalarının neler olduğunun açıklanmasını beklerken; habere bakılırsa, TL değerinden, yıllık tahvil faizleri ve enflasyona kadar tüm kriz göstergelerini sıralayarak iktidarı eleştirmekle yetiniyor sayın Öztrak. Yani dinleyenlere, malumu ilan ediyor.
Ona kalırsa CHP’nin anlatması gereken şey, “.. ekonomideki sıkıntılardır” (26 Ekim 2018, cumhuriyet.com.tr) Yani seçmene de malumun ilanı muhalefet etmek için yeterli (!)
Haberde, “ekonomideki sıkıntılar”ın sebeplerini ortadan kaldırmaya yönelik parti stratejisi; yani parti programının, “Sanayi üretiminin .. ithal kaynaklı ara ve yatırım mallarına dayandırılması politikasına son verilecek” şeklindeki taahhüdü anılmıyor bile.
* * *
2) Sayın genel başkanın son grup konuşmasına bakalım. (6 Kasım 2018, chp.org.tr)
O da haklı eleştirilerle dolu. Peki partinin çözüme yönelik program hedefleri?..
Sanayide ithalat bağımlılığına işaret ediliyor, ama yukarıda andığımız program hedefinden söz yok.
Tarımda ithalat bağımlılığı, gıda enflasyonu gibi hastalık belirtilerinden söz ediliyor. Ama tarımda verimliliği arttırmak; üreticilerimize aracı-tefeci-tekelci fiyat baskılarıyla baş edebilecek rekabet gücü kazandırmak; böylece hem kırsalda üreticiyi hem kentli tüketiciyi ezen gıda enflasyonunu dizginlemek için CHP programının ortaya koyduğu kooperatifleşme stratejisinden söz yok.
Yani genel merkez cenahında, iktidarı eleştirmekle yetinmek eğilimi ağır basıyor.
Ülkenin çıkmazlarına karşı, kapsamlı bir gelecek tasarımı sunma kaygısı zayıf gibi.
* * *
3) İyiye işaret etmeyen bir belirti daha var. Meselâ “Krizden Çıkışın Yolları” başlıklı broşür de, sayın Kılıçdaroğlu ve sayın Öztrak gibi, program stratejilerine atıf yapmıyor.
Ama bu 13 maddelik broşürün işaret ettiği bir başka zaaf daha var:
İktidar olmayı gerçekten isteyen bir siyasi partinin özgüvenini değil, muhalif bir sivil toplum örgütünün iktidardan taleplerde bulunma tarzını yansıtıyor.
Mesela, “CHP, iktidara geldiğinde, Kamu İhale Yasasını değiştirecektir; adaletsiz vergi politikasına son verecektir” demek başkadır; “Kamu İhale Yasası değiştirilmelidir; adaletsiz vergi politikası düzeltilmelidir” demek başkadır.
Broşür ikinci tarz konuşmayı yeğlemiş.
Bu da seçmende CHP’ye güveni artırıcı bir tarz olmasa gerek.
* * *
CHP’nin genel merkezinde hâkim olan siyasi davranış kalıpları böyle; eleştiride aktif, ülkenin ihtiyacı olan çözüm stratejilerini oluşturmakta pasif.
Peki taban, yukarıyı, siyaset üretme konusunda uyarıcı, teşvik edici ve zorlayıcı bir inisiyatif ortaya koyamaz mı?
Sayın Genel Başkanın çizdiği şu manzara bir fikir verir: “Hepimiz birbirimizi eleştiriyoruz ama iş yapmıyoruz. Mangalda kül bırakmıyoruz ama ortada hiçbir şey yok. .. Önseçim yaptık ne oldu İstanbul’da? .. Yarısı ancak sandığa geldi. Yarısının partinin üyesi olduğundan haberi bile yok ..” (Kılıçdaroğlu’nun İl Başkanlarına konuşması. 12 Eylül 2018, cumhuriyet.com.tr)
Bu görünümün sadece İstanbul’a has olmadığını hepimiz biliyoruz.
Böyle bir yapının, kendiliğinden öyle bir performans ortaya koymasını beklemek saflık olur.
* * *
Partinin anayasası demek olan Tüzük, sade üyeyi de, genel başkanı da, yardımcılarını da, programını savunmakla yükümlü kılar (Tüzük Md. 5-4)
Ama sade üyelerin ve genel merkez yetkililerinin partilerinin programıyla ilgisinin yeterince güçlü olmadığı belli.
Tüzüğün bizlere yüklediği görevlere pek sadık sayılmayız. Hatta kendi koyduğumuz kurallara uymayı bile başaramadığımızın örnekleri de var.
Hal böyle olunca ortaya sayın genel başkanın veciz tanımıyla, “eleştiren ama iş yapmayan; mangalda kül bırakmayan, ama ortaya hiçbir şey” koyamayan bir yapı çıkıyor.
Bu görünüm, CHP'nin seçmen nezdinde saygınlığını artıracak bir görünüm değil.
Demek Atatürk’ün emanetini taşıyamamışız.
* * *
Sistemler bize gökten inmez, biz kendimiz yaratırız.
Bu aynı zamanda değiştirmeyi, dönüştürmeyi de kendimiz yapabiliriz demek.
Mevcut durumdan da, bunu dönüştürmekten de dönüştürememekten de biz sorumluyuz yani.
Onun için, ölümünün 80. Yılında Atatürk’ü anarken başımız dik değil.
Sade üyeden genel başkana kadar herkesi bağlayan Tüzükçül-kurumsal bir işleyişle politika üretebilen; ülkeye, dostun düşmanın saygı duyacağı bir gelecek tasarımı sunabilen CHP’ye; şiddetle ihtiyaç var.
Unutmayalım, bu değişimi başarmak da başaramamak da hepimizin kolektif sorumluluğu.