Sivas katliamını anarken aklıma geliverenler!
İnsanlık insanlığını yitireli kaç zaman oldu bilen var mı?
1000 yıl önceki “Haçlı Seferleri” devrinde Hıristiyanlara Müslüman kanı, Müslüman’a Hıristiyan kanı “helâl” idi.
400 küsur yıl önce Kilise, kendisi de bir Hıristiyan olan filozof Giardano Bruno’yu yaktı.
“Suçu” neydi? Papalık ile aynı fikirde olmamak!
Papalık evrenin merkezi dünyadır derken o, dünyanın güneş etrafında dönen bir gezegen olduğunu söylüyordu. Bugün Bruno’nun doğru söylediğini biliyoruz.
Ama o günkü yobaz kiliseye göre “öteki” idi, yakıldı!
Bizim yaşımızdakiler için daha dün gibi; 43 yıl önce Kahraman Maraş’ta, 41 yıl önce Çorum’da 100’den fazla masum insanın katledilmesinin insani bir mazereti var mı?
1993 Mayısında, Solingen’de bir Türk ailesinin yaşadığı evin kundaklanıp masum insanların yakılarak öldürülmesi nasıl bir vicdan yoksunluğudur?
Organize Neonazi çeteleri onların, kendilerinden farklı “öteki” olduğuna; “katli vacip” olduğuna inanıyordu.
Softalıkla körleşmiş vicdanları, kendilerinde “ötekini” yakma hakkını buluyordu.
* * *
Solingen vahşetinin üzerinden çok geçmedi, 2 Temmuz 1993’te, Alman Neonazilerin yerli versiyonu olan yobazlar, Sivas’ta 35 insanımızı, Madımak Oteli’nde yaktı.
Bu vahşet hangi vicdana sığar?
Neden yakıldılar? Canilerle aynı şekilde düşünmüyorlardı; canilerin gözünde “öteki” idiler.
Mayıs 2013, terörist canilerin bombalı saldırısında Reyhanlı’da 53 yurttaşımız hayatını kaybetti.
Mazlumun Alevi-Sünni-Kürt-Türk-Ermeni-Rum-kadın-erkek olmasının ne önemi var?
Zamanın başbakanı olayı kınarken bile “53 sünnî vatandaşımız şehit olmuştur” diye kınıyorsa, bu zihniyette feci bir yanlışlık, hastalıklı bir ayrımcılık yok mu?
Daha dün, 6 Haziran 2021, Kanada’da bir meczup, kaldırımda yürüyen bir müslüman ailenin üzerine sürdü kamyonetini.
Beş kişilik aileden dördü öldü.
Kanada’nın başbakanı bunu sessizlikle geçirmedi. Mağduru sorgulamadı. Lâfı hiç dolandırmadı ve katili doğrudan terörist olarak andı, mazlumu suçlayıcı en küçük bir imada bile bulunmadı: “Bu öldürme tesadüf değildi. Bu, topluluklarımızdan birinin kalbinde nefretle motive edilen bir terörist saldırıydı”!.. dedi.
Bizde, Sivasın katillerini “galeyana gelenler”, mazlum ve mağdurlarını “galeyana getirenler” diye nitelendiriyordu zamanın cumhurbaşkanı Demirel: “Olay münferittir. Ağır tahrik var. Bu tahrik sonucu halk galeyana gelmiş..”(!) dedi.
Suçu yakanlarda değil yananlarda bulabiliyor.
Geri kalmışlık denen şey kendini sadece ekonomide, mali boyunduruk altına girmede, işsizlikte, yoksullukta, kayıt dışılıkta kendini göstermiyor.
Seçimle işbaşına getirdiklerimizin hastalıklı vicdansızlıklarında da yansıyor.
Bir Kanada başbakanına bakın bir de bizimkine!
* * *
Bu yalın kötülük insanın idrakini çatlatıyor!.
İnsanları “bunlar” ve “biz” diye ayıran;
Kendisi gibi düşünmeyeni, farklı düşündüğü için yargılama, öldürme ve hattâ yakma hakkını kendisinde bulan;
zihniyetleri gördükçe ürperiyorum…
Hıristiyanlık/Müslümanlık, Almanlık/Türklük, Sünnilik/Alevilik vb. gibi ayrımcılıklarla malul dinsel, mezhepsel ve etnik taassubun kaba veya ince sayısız tezahürlerine hâlâ tanık oldukça ürperiyorum…
Bu bağnazlık, hangi milli ve mukaddes maskeye bürünürse bürünsün, her çağda ve her ülkede, aynı insanlık dışı çürümüşlüğün sosyolojik cisimlenişinden başka nedir Allah aşkına…
Bu duygu ve düşüncelerle,;
Sivas’ta yakılan insanlarımızı; siyasi ve ekonomik teröre kurban verdiğimiz tüm mazlumları rahmet ve saygıyla anıyorum.
Suçu neredeyse yananların kendilerine yükleyen yobazlığı bir gün yeneceğimize de kuvvetle inanıyorum.
Son zamanlarda incelediğim en güzel yazı olmuş ellerinize sağlık teşekkürler
Yüreğine sağlık can ablam diline kalemine bakış açına her zaman inanıyoruz
Tebrik ederim Selma Hanım.Gunumuz de benzer hastalıkları senorya olarak yeniden oynamak isteyen çevrelerin dün yaptıklarını iç ve dış dünyada yaşanan örneklerle kaleme aldığımız yazınızın okunması dileğiyle .selam ve sevgiler.