Yıllarca uluslararası ilişkiler içinde bulunup da muhataplarını hâlâ tanıyamamak çok şaşırtıcı gelmiyor mu?
PYD-PKK terör örgütüne desteğini çekmeyeceği artık neredeyse kesin olan ABD’ye, Hulusi Akar, belki biraz da sitemli olarak şöyle bir mesaj veriyor: “Eğer ABD Ortadoğu coğrafyasında bulunacaksa Türkiye ile işbirliği yapması lazım. ABD’nin bölgede işbirliği yapacağı ülke biziz. .. Amerika’nın en doğru hareketi Amerika gibi davranması olur” (12 Eylül 2021, cumhuriyet.com.tr)
Oysa, PYD-PKK desteğinden tutun, “akıllı ol”, “ekonomini mahvederim”lere kadar pek çok tezahürünü yaşadık “Amerika’nın .. Amerika gibi davranması”nın..
Akar’ın bu sözlerinden bir hafta geçmişti ki, ABD, AB ülkelerini bile harcamakta bir beis görmediğini; “Amerika’nın .. Amerika gibi davranması”nın ne olduğunu gösterdi. Avustralya’yı Fransa ile yaptığı denizaltı anlaşmasından vazgeçirtip, anlaşmayı Fransa’ya haber bile vermeden iptal ettirdi. Zavallı(!) Fransa’nın Avustralya Büyükelçisi, “Öfkemizi hayal edebilirsiniz. Kendimizi kandırılmış hissettik” diyesiymiş.. Vah vah(!)
AKP yönetiminin, sadece ABD’nin değil, Fransa’nın da suç ortaklığıyla maruz kaldığı kandırılmışlıklarını saysak utanır mı Fransa?
* * *
Son günlerde Ürdün, Suriye, Mısır arasında cereyan eden ilişkiler de, belki biraz örtülü olarak, “ABD’nin bölgede işbirliği yapacağı ülke”ler konusunda ilginç işaretler taşıyor (Ürdün ve Mısır’a ve bunlar nezdindeki Suriye’nin yerine özel dikkat lütfen):
- Ürdün Kralı’nın Ağustos sonlarındaki Moskova ziyaretinde Putin, “Ürdün-Suriye ilişkilerinde normalleşmenin önemine” işaret etti.
- Eylül’ün başlarında Ürdün, Suriye, Mısır ve Lübnanlı bakanlar Ürdün’ün başkenti Amman’da toplandı. Gündemdeki mesele, Mısır doğal gazının Ürdün ve Suriye üzerinden, Ürdün elektriğinin Suriye üzerinden Lübnan’a taşınmasıydı.
- Eylül’ün ortalarında, Suriye ordusunun Dara’a şehrine ve civarındaki kasabalara girişinin hemen ardından ilginç bir diplomasi trafiği daha yaşandı: Suriye Savunma Bakanı Ürdün’ü ziyaret etti. 10 yıldır ilk kez oluyordu bu. Ürdün ordusunun resmi sitesinden yapılan açıklamaya göre, “iki ülke arasındaki sınır güvenliği .. terörle mücadele .. sınırdaki kaçakçılık operasyonlarıyla mücadele için yürütülen ortak çalışmalar ele alındı”
Yani Biden -ihtimal Rusya ile örtülü müzakerelerin bir sonucu olarak- görmezden gelmeyi tercih etmemiş olsaydı, Ürdün, Suriye, Mısır ilişkileri böyle gürültüsüz patırtısız gelişebilir miydi?
İçine düştüğü izolasyondan çıkmak umuduyla Mısır’a gösterdiği meşhur rabia işaretinden vazgeçmek zorunda kalan Erdoğan’ın manevra alanını daraltan bir süreç işliyor yani.
Bu sürece en azından görmezden gelerek destek sunan Biden’ın, ABD’de Erdoğan’dan bir 15 dakikalık randevuyu bile esirgediği düşünülürse -Erdoğan’ın kendi ifadesiyle- hakikaten “gidiş pek hayra alamet değil” gibi görünüyor.
Çünkü Amerika tam da “Amerika gibi davranmakta” işte.
* * *
Ya Rusya? O da kendi zihnimizde rasyonalize ederek yakıştırdığımız gibi mi? Değil, tam Rusya gibi davranıyor. Şöyle ki:
Erdoğan, ABD’ye mesaj vermek için, Nisan’da, Kırım’ın Rusya’dan kurtarılmasına(!) destek beyan eden bir metne imza atmıştı (“Ukrayna veya Gürcistan 2.0 ve..” başlıklı, 17 Nisan tarihli yazımda ele almıştım). Rusya’nın son seçimleri akabinde Türk Dışişleri yine kendini tutamadı; seçimin Kırım’da düzenlenen kısmını tanımayacağını beyan etti.
Lavrov, Kırım’a karşı bu söylemleri “gürültü” diye niteledi: “Tüm bu gürültüyü .. diplomatik profesyonellik yoksunluğu” olarak nitelendirdi ve “Zira profesyoneller, Kırım konusunun sonsuza dek kapandığını çok iyi biliyor” dedi. (25 Eylül 2021, tr.sputniknews.com)
Yani Rusya, bu amatörlüğü not ettik diyor. Erdoğan, Putin ile 29 Eylül’deki görüşmesini bagajdaki bu notla yapacak.
Ancak görüşmede Putin’in buna değinme ihtimali neredeyse yok.
Hatta, 14 Eylül’de Moskova’da ağırladığı Esad’la konuşurken “Bana göre asıl sorun .. Birleşmiş Milletler kararı ve sizin rızanız olmaksızın ülkenin belirli bölgelerinde yabancı silahlı kuvvetler..” diyerek ima yoluyla ABD ve Türkiye’yi işaret ettiği mevzu bile yarınki görüşmede birinci derece önem arz etmeyecek. Yani bagajda “Suriye’den çık!” gibisinden bir ültimatom da görünmüyor.
Diplomasinin “Rusçası”, sorunları toptan yığmak değil, bölümler halinde ve kendisi için en uygun zaman ve zeminde masaya koymak.
Rusya’nın Suriye’de Türkiye ile güncel meselesi İdlib’te M4 karayolunun Suriye hükümetinin tam kontrolüne verilmesi.
Ardımızda, 2020 Şubatında, ihtiraslı bir inat uğruna, Rusya’nın bir hava saldırısıyla 34 şehit birden verdiğimiz M5 karayolu açılması örneği var.
Önümüzdeki gün masada olacak olan da bu acı tecrübe sonrası 2020’de imzalanan 5 Mart mutabakatı.
Hulusi Akar’ın iddiası o ki “Biz bu anlaşma çerçevesindeki esaslara uyuyoruz. .. ancak son zamanlarda özellikle hava taarruzlarında bir artış oldu. Bunun mutabakat muhtırasına uygun olmadığını da söyledik ..” (27 Eylül 2021, gazeteduvar.com.tr)
Gerçekten de Rusya’nın hava taarruzlarında sıradan “bir artış” değil, olağanüstü bir artış oldu.
“Rusya’nın İdlib’te Türkiye’ye diplomatik mesaj vermek için başlattığı hava saldırılarını” Doç.Dr. Serhat Erkmen’in sayısal verilerinde çarpıcı bir şekilde görmek mümkün:
- Mart 2020 mutabakatını takip eden günlerde saldırı 50 civarında olmuş.
- 2021’in ilk 6 ayında 84 hava saldırısı (ve füze atışı).
- Bu yılın son 3 ayında (25 Eylül 2021’e kadar) 360 saldırı (ilk 6 ayın 4 katından çok)
* * *
Olağanın çok çok üzerinde bir hava taarruz artışı olduğu çok açık.
Hulusi Akar’ın, “Bunun mutabakat muhtırasına uygun olmadığını” belirtmesinden 2 gün önce de Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, “Rusya, teröristlerin İdlib gerilimi azaltma bölgesinden yaptığı saldırılara tahammül etmeyecek” dedi. (25 Eylül 2021, tr.sputniknews.com)
* * *
Bu yazının yazıldığı gün henüz Soçi’deki Erdoğan-Putin görüşmesi olmadı.
Obama döneminde ABD’nin tuzakları ve ekonomik gücümüzle orantısız ihtiraslarla girilen maceracı dış politikaların artık manevra alanının kalmadığı belli.
Hasılı, Erdoğan’ın ifadesiyle “şu andaki gidiş pek hayra alamet değil”
* * *
Umarım ve dilerim ki, yarınki görüşme, Mehmetçiğin burnunu bile kanatmadan, ülkemizin yüzünü eğmeyecek onurlu bir çıkış kapısına vesile olsun.
“Tek adam” elinde kalan ülkemizde elimizden başkası gelmiyor maalesef..