Aslında bu konuda yazıp yazmamakta kararsızdım. Ancak yazmazsam sanki bir suçun ortağı olacakmışım veya bir çirkinliği sessizce izleyenler kervanına katılacakmışım gibi hissettim ve akabinde kendimi klavyenin başında buldum.
Önce geçmişe döneceğim. Geçmişte yaşanan ama konu itibariyle hem geçmişi hem şimdiyi hem de geleceği kapsayan bir anımdan, anılar dizisinden bahsedeceğim.
Sanırım bundan 6-7 yıl önceydi. Arkadaşlarının ısrarıyla utana sıkıla bir mekana giden bir arkadaşım, orada bir kızcağız ile tanışmıştı ve her şey o tanışma ile başlamıştı. Tanıştığı kişi; 25 yaşında, abisi ve mekan sahibi tarafından zorla satılan, 1 çocuk annesi bir kızcağızdı. Arkadaşım ile kız sabaha kadar konuşmuşlardı ve kız, arkadaşımın ona verdiği güven ile tüm hayatını ona anlatmıştı.
Kızcağız 18 yaşındayken birisine aşık olmuş. Evlenmek istemişler ama aile müsaade etmemiş. Onlar da kaçıp evlenmişler. Ailesiyle barışmak için çok uğraşmışlar ama aile yanaşmamış. Ailesiyle görüşmüyormuş ama onlardan gelen haberleri hep takip etmiş, araştırmış. Evliliğinin ilk yılında annesini kaybetmiş ama cenazeye katılmasına izin vermemişler. Annesini son kez göremeden toprağa verilmiş. Annesinin ölümünden 4 ay sonra abisi hırsızlıktan cezaevine girmiş. Evliliğinin 2 yılında, yani 20 yaşında bebeğini kucağına almış. Ailesinden yana hep kötü haberler gelse de kulağına, kendisi mutluymuş, huzurluymuş. Yavrusu 8 aylıkken abisinin cezaevinden çıktığını öğrenmiş. Evlendiğinden beri kendisi ile konuşmayan abisi, cezaevi çıkışı onların evinde bitmiş ve sonrasında kızımızın hayatındaki huzur uçup gitmiş. Abisi kendisi gibi beş para etmez arkadaşlarını doldurmuş eşinin etrafına. Eşi, kızcağız mutlu olsun diye ses çıkartmıyormuş ama sonunu da bu kişiler getirmiş.
Kızımız 23 bebeğimiz 3 yaşındayken, abisi ve arkadaşları bir kavgaya karışmış. Bunun haberini alan kızcağızın eşi, kaygayı ayırmak niyetiyle oraya gitmiş ama kavgada çekilen bıçakların kurbanı olup hayatını kaybetmiş. Kızımızın cehenneminin ilk adımı olmuş bu. Eşinin ölümünün 40’ı dolmadan kendisini bir pavyonda satılırken bulmuş. Çok direniş, yemediği dayak kalmamış. Polislerden de yardım istemiş ama nafile. Oğlunu öldürmekle tehdit eden abisi yüzünden kaderine razı olmuş.
Tüm bu anlattıklarım sadece özet. Yaşadıklarını bunun 3-4 katıyla çarpın siz. Arkadaşım ile kafa kafaya verip aylarca planlar yaptık kızımızı/kardeşimi ve oğlunu oradan koparmak için. Ancak yaptığımız her plan suya düştü. Üstelik arkadaşımdan da şüphelendikleri için artık onu kardeşimize yaklaştırmıyorlardı. Her gün farklı bir arkadaşımı onun yanına gönderdim ve kardeşimle istişar ettik onları kaçırmak için. Uzun lafın kısası, suya düşen her planın ardından son plan işe yaradı ve kardeşimle oğlunu oradan kaçırıp o ilden uzak bir ilde yeni bir hayat kurduk onlara. Ismi değişti, kimliği değişti, sıfırdan başladı hayata ama bu, kardeşime de bana da yetmedi. Onca eziyeti kıza reva gören abi yaptıklarının hesabını vermeliydi. Biz bunun için hesaplar yaparken öğrendik ki adam pavyon sahibiyle kavga etmiş ve ona bıçak çekmiş. Ancak çektiği bıçak kendisine saplanmış. Kan kaybından geberip gitmiş. Sevindik mi? Hayır. Ç.ünkü biz, o pisliğin yaptıklarının hesabını vermesini istiyorduk ama o hesap vermeden geberip gitti.
Kardeşim şuan evli ve mutlu. Ona şık olan, dünyalar tatlısı bir eşi var. Ancak geçmişte yaşadıklarından ötürü hâlâ psikolojik yardım alıyor.
Gelelim bunları neden anlattığıma. Malumunuz, konumuz Dilber ve herkesin konuştuğu o dizi. Herkes Dilber’i konuşuyor. Herkes Dilber elbisesi alıp giyiyor. Herkes Dilber dansı yapıyor ama gerçek Dilberler çoğu kişinin umurunda değil. Yukarıda bahsettiğim olayları yıllar önce sosyal medyada bahsetmiş ve kızcağızı kardeşim şeklinde anlatmıştım (Ki tüm kalbimle öyle). Bunu okuyan kadın bir arkadaşım ortalığı ayağa kaldırmış ve “Utanmıyor musun o2ospulara kardeşim demeye. Ne zamandan beri o2ospular kardeş olmuş. Bu kadar mı alçalsın sen Tülay” demişti bana. Onunla çok tartıştık, sabırla anlatmaya çalıştım ama önyargılı, kötü bakış açısını değiştiremedim. Baktım ki kardeşlerime hakaret etmeye devam ediyor, ben de her yerden engelledim onu. Aradan onca yıl geçti. Ne oldu dersiniz? Ortak arkadaşımız bana ekran görüntüsü yolladı. Bahsettiğim arkadaş Dilber elbisesi alıp giymiş ve bir platformda “Nasıl, Dilber’e benzemiş miyim” yazarak gülücüklerle paylaşmış fotoyu.
İşte insanlar bu kadar şerefsiz, bu kadar iğrenç. Kardeşlerimi ahlaksız görüyorlar ya, asıl onlar popular kültürün ve önyargılarının o2ospusu olmuşlar! Zorla satılan veya zoraki konsomatris olan kadınların neler yaşadığı bilmiyor ya da umursamıyorsunuz ama bir dizinin etkisinde kalıp Dilberleşecek veya ağzından salya akıtacak kadar iğrenç bazılarınız. Düşünün ki bir belediye başkanı, dizideki Dilber karakterinin malum elbiseyle fotosunu paylaşıp “Babamdan kalan tarlayı sattım, sana Bolu’dan ev aldım” yazıp paylaştı, sonra tepkiler üzerine paylaşımı sildi. Bir şehrin belediye başkanı bile böyle yapıyorsa, insanların ne kadar ileri gidebileceğini siz düşünün.
Gerçek hayatta zulüm gören, şiddete uğrayan, katledilen, hayatları ve hayalleri çalınan, bıçak üstünde bir hayatları olan, yaşayan ölüden farksız olan Dilberlerin yaşadıklarının ortağıdır yukarıda bahsettiğim kitle. Çünkü onları o hayata çakılı kalmalarının nedenlerinden birisi insanların onları umursamaması, onlardan iğrenmesi, hak ettiklerini düşünmesi, sessiz kalarak yaşadıklarının ortağı olması.
Tüm Dilberlere, kardeşlerime sevgi ve güzel bir hayat temennisi ile…