YIL 1997’ydi ve ben o yıl Selçuk Üniversitesi kimya bölümü 2.sınıf öğrencisiydim. Birinci sınıfta özel yurtta kalmıştım ama ikinci sınıfta hem aileme maddi anlamda kolaylık olması hem de arkadaşlarımla bir arada olmak amacıyla o sene yeni geçmiştim KYK yurduna. O zamanlar berbat ötesiydi KYK yurtları. Ben 8 kişilik 4 paslı ranzanın olduğu, ufacıcık ve tuvalet/banyo/yemekhanesi iğrenç olan bir yurda yerleşmiştim mecburiyetten. Büyük bir hayal kırıklığıydı benim için. Ancak birçok şeyi görmemezlikten gelmekten başka çarem yoktu. Aynı anda 5 çocuk okutan ailemin darlanmaması için katlanıyordum oraya.
Böyle berbat bir yurdun elbette bir sürü derdi, eksiği vardı. yüzlerce kişilik yurtta her gün şikayetler yağıyordu müdüriyete. Ancak ben orada kaldığım sürece bir kez bile bu şikayetlerin dikkate alınıp şikayete dair adım atıldığını görmedim.
Bir gün bizim odanın olduğu katta bir çığlık koptu. Tabi ki hepimiz çığlık sesinin geldiği yere koştuk. Bir kız korkudan tir tir titriyordu ve bağırarak ağlıyordu. Sebebi şuydu. Tuvaletlerin tavana yakın birer havalandırma camı vardı. Kızcağız tuvalette iken yukarıda olan cama birden gözü ilişmişti ve bizim bekçiyle göz göze gelmişti. Yurt ayağa kalktı. Hepimiz şok olmuştuk. Hemen polis çağrıldı ve sonrasında anlaşıldı ki, ortak tuvaletlerin hepsinin havalandırması bir insan gireceğinden daha da büyüktü ve hepsinde halat sarkıtılmıştı. Ayaklarıyla tutunabilmesi için de ufak basamak tarzı şeyler vardı. Meğer yıllardır bizim bekçi kızları tuvalette dikizliyormuştu da bizim haberimiz yokmuştu.
Hepimiz şoke olduk öğrendiklerimiz karşısında. Birçok öğrenci yurttan ayrılmaya ve özel ev tutmaya karar vermişti. Fakat çok azı bırakıp gitti. Çünkü hayat pahalıydı ve örneğin ben, ne olursa olsun orada kalmak zorunda hissediyordum kendimi. Ailem benim her şeyim, canım, yaşama sebeplerim. Onların darlanmasını göze alamazdım. Onlara olanları anlatmadım hatta üzülmesinler diye.
Dönelim tekrar konuya. Olay basına yansıtılmadan kapatıldı. Asla gazetecilerin haber yapmasına izin verilmedi. Bekçi yurttan uzaklaştırıldı ama tutuklanmadı, ceza almadı. Olay dışarıya yansıtılmadığı için bekçinin sapık olduğunu bizden başka kimse öğrenmedi. Muhtemelen de, namuslu bir adam edasıyla bir şey olmamış gibi başka bir yerde işe başladı. Hava boşluklarına dair alınan tek önlem, halatın sökülmesiydi. Ha şunu da atlamayalım; idare tüm öğrencilere göz dağı verdi. Herhangi birimiz bu olayı dışarıya yansıtırsak, kişi tespit edilip yurttan atılacaktı. Şuan bu layı araştırsanız, hiçbir şey bulamazsınız. Öyle profesyonel örtüldü olan yani.
Gelelim yüreğimizi ateşe veren Zeren Ertaş’ın ölü faciasına.
Bildiğiniz üzere 22 yaşındaki Zeren, Aydın Güzelhisar kız öğrenci yurdunda asansör faciası sebebiyle hayatını kaybetti. Gencecik pırıl pırıl bir kız, yurdun ihmali sonucu hayattan koparıldı. Yurt, ihmal olmadığını, 15 kişilik asansöre 16 kişi bindiği için asansörün düştüğünü iddia etti. Halbuki halatlar paslıydı, uzun zamandır asansörlere bakım yapılmıyordu ve çoklarca asansör şikayetine rağmen yönetim tarafından şikayetler kayda alınıp gereken yapılmamıştı. İhmaller sonucu bir evlat, bir genç göçüp gitti bu lanet dünyadan...
En başta neden yurt anılarımı anlattığım mevzusuna geleyim. Çünkü o günden bu güne değişen bir şey yok. Evet yurtlar artık daha temiz, daha verimli, yemekleri daha iyi vs ama yönetim zihniyeti hâlâ değişmedi birçok KYK yurdunda. Öğrencilerin şikayetleri hâlâ yeterince dikkate alınmıyor. Ki alınsaydı bu facia yaşanmazdı zaten.
Olayların üstünü örtme çabası da değişmesi. O zamanlar da yurt ve yönetimi asla ihmalde bulunmaz, yanlış yapmazdı. Şimdi de yönetimler ak pak her daim.
Zeren’in ölmesine sebep olanlar cezalandırılır mı yoksa olayın üstü örtülür mü bilmiyorum. Umudum olmasa da adaletin yerini bulmasını diliyorum ve yine diliyorum ki, bu olaydan ders alıp diğer yurtlar da kendilerine çekidüzen verirler.
Hemen hemen Zeren yaşında üniversite öğrencisi bir kızım var ve KYK yurtlarında kalıyor. Bir yerdeyken merak ediyordim yurda vardı mı diye ya da buradan yurda döndüğünde. Hemen hemen her KYK öğrencisinin kurduğu cümleyi kuruyordu kızım yurda vardığında “YURTTAYIM ANNE, MERAK ETME” ve şimdi gördük ki, yurda varmak bir güvence değilmiş aslında. Güvenli bölge diye bir şey yokmuş meğer çocuklarımız için. Ne diyeceğimi bilmiyorum. Zeren’in ailesi de okusun, geleceği olsun diye yolladı okula ve güvenli diye verdi yurda ama yurt onlara kızlarının ölüsünü verdi, ötesini değil...
Zeren’i ailesine başsağlığı ve sabır diliyorum. Umarım adalet yerini bulur ve ailenin yüreği az da olsa soğur. Üzgünüm...