Doğum günleri bence en güzel günlerden biri. Hem yeni bir yıla, yeni umutlara merhaba demenin verdiği bir huzur söz konusu hem de geçmişte yaşadıklarınıza veda etme ve hatta sıkıntıları ardınızda bırakma gibi bir güzellik mevcut. Bir yaş daha almanın heyecanı da bambaşka. Tabi tüm bu dediklerim normal şartlarda vuku bulan şeyler. Birçoğumuz sıkıntılarla boğuştuğumuz için, çok da önem az edemiyor doğum günleri bazen. Çünkü öncelikler başka oluyor maalesef. Peki ya hep aynı yaşta takılıp kalanlar, büyüyemeyenler, umutları/geleceği/hayatı çalınanlar? İşte bugün bahsetmek istediğim tam da bu!
Sizlerle Hasan Ocak ve Metin Göktepe hakkında konuşmak istiyorum.
Öncelikle Hasan hakkında konuşalım. Bugün Hasan Ocak’ın doğum günü. Eğer yaşasaydı 57 yaşında olacaktı ama o, 30 yaşına hapsedildi. Yılları, yaşamı, geleceği, hayalleri, hayatı çalındı. Peki ne olmuştu?
12 mart 1995 tarihinde Gazi Mahallesinde 4 kahvehaneye ve bir pastaneye kimliği belirsiz kişiler tarafından otomatik silahlarla tarama suretiyle aynı anda silahlı saldırıda bulunuldu. Bu saldırıda Hasan Kaya adlı kişi yaşamını yitirdi ve 5’i ağır olmak üzere 25 kişi yaralandı. Elbette bu kanlı saldırı sonucu Alevi canlar ayaklandılar ve Gazi Mahallesinde toplandılar. Polis özellikle geç müdahale etti olaylara, ki müdahale ettiğinde de halka ateş açtı. Özetle, derin devletin eliyle tasarlanmış bu olaylar zinciri ve katliam neticesinde 22 kişi hayatını kaybetti.
İşte bu olaylar sırasında birçok kişi gözaltına alında. Bunlardan birisi de 21 martta gözaltına alınan 29 yaşındaki öğretmen Hasan Ocak idi. Akabinde de bir daha kendisinden haber alınamadı. Annesi Emine Ocak, kardeşleri, dostları, insan hakları savunucuları 58 gün boyunca Hasan’ı aradılar. Emniyet ısrarla Hasan’ın onlarda olmadığını söylese de, onu aramaktan asla vazgeçmediler. Anne Emine Ocak bu yolda darp edildi, gözaltına alındı, tutuklandı ama yine de oğlunu aramaktan geri durmadı. Uzun arayışlar sonrasında 15 Mayıs 1995'te Ocak ailesi, Hasan Ocak’ın işkenceyle öldürülmüş bedeninin İstanbul Beykoz ormanlarında bulunup kimsesizler mezarlığına gömüldüğünü öğrendi. Aile Hasan’ı teşhis etti. Ölüm nedeni tel ya da iple boğulma idi. Ayrıva Hasan’ın yüzü tanınmaması için parçalanmış ve oan işkence yapılmıştı.
İşte tüm bu tüyler ürpertici gelişmeler sonucunda, 30 yaşında gencecik bir insan yaşamdan koparıldı.
Bugün onun doğum günü. İyi ki doğmuşsun Hasan Ocak. Artık aramızda olmasan da, yüreğimiz her daim seninle. Yokluğun ve yaşadıklarından ötürü çok üzgünüz. Asla unutulmayacaksın, asla unutturulmayacaksın...
Ve Metin Göktepe... 10 nisan onun doğum günüydü. Yaşasaydı şuan 54 yaşında olacaktı ama o da Hasan gibi öldüğü yaşta, 27 yaşında kaldı. Peki ne olmuştu?
Gazeteci Metin Göktepe, 08 ocak 1996 tarihinde cezaevinde öldürülen 2 tutuklunun cenazesinde bir muhabir olarak yer almak, cenazeyi izlemek istedi. Ancak sarı basın kartı olmadığı gerekçesiyle cenazeye alınması engellendi ve bu sırada tartışma çıktı. Akabinde kendisiyle birlikte 1000’e yakın kişi gözaltına alındı ve maalesef "gazeteciye özel muamele" diyen polisler tarafından dövülerek katledildi. Emniyet ve bakanlık önce dövülerek katledildiğini reddetti, sakladı. Hatta dönemim içişleri bakanı Teoman Ünüsan, Metin’in duvardan düşme sonucu öldüğünü iddia etti. Ancak kamuoyu baskısı ve deliller neticesinde bu insanlık dışı ve onursuz yalan çürütüldü.
Dava süreci ise şöyle gelişti (Bu gelişmeleri Metin Göktepe’nin çalıştığı Evrensel Gazetesinden alıntılayacağım):
- 11 Ocak 1996: Vedat Korkmaz'ın şikayet dilekçesi ve Metin'le ilgili Adli Tıp otopsi tutanağı Valilik tarafından idari soruşturma yapılması için Polis Başmüfettişi Yaşar Gökışık'a gönderildi.
- 15 Ocak 1996: Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığı, "görevsizlik kararı" ile Memurun Muhakematı Hakkında Muakkat Kanun hükümleri gereği haklarında soruşturma yapılan polislerin atılı suçu idari görevlerini ifa ederken işledikleri gerekçesi ile soruşturma dosyasını Eyüp Kaymakamlığına gönderdi. Eyüp Kaymakamlığı da dosyayı İstanbul Valiliğine gönderdi.
- 16 Ocak 1996: İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanlığı, raporunu açıkladı. Raporda, "Metin Göktepe gözaltına alınmış, gözaltında polis tarafından öldürülmüştür" denildi.
- Metin'in meslektaşları olan genç gazeteciler, Metin gözaltına alındığı ve öldürüldüğü günden itibaren, duruşmaları izlerken atacakları "İnadına hepimiz birer Metin'iz" sloganının gereğini yapmaya başladı. Göktepe ailesinin, gazetecilerin, avukatların ve Metin'in gazetesi Evrensel'in ısrarlı çabalarıyla İçişleri Bakanlığı soruşturma başlatmak zorunda kaldı.
- 19 Ocak 1996: Bir grup gazeteciyi Çankaya Köşkü’nde kabul eden Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, "Cinayeti polis işlemiştir tabirini beğenmiyorum. Hadiseleri kendi sınırları içinde mütalaa etmeliyiz. Münferit hadiselerden netice çıkarırken, devleti yargılamayalım. Yargılanacak olan suçu kim işlemişse odur. Polis teşkilatını yargılamamız yanlıştır. Ama üstünde polis üniforması olan A veya B şahsı işlemişse, yakasına yapışırız. Cinayet örtbas edilemez" dedi. Aynı gün Evrensel gazetesinin Ankara bürosunu ziyaret eden DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Metin'in öldürülmesinin demokrasi ayıbı olduğunu söyleyerek, DSP olarak olayın aydınlatılması için ellerinden geleni yapacaklarını ifade etti.
- 22 Ocak 1996: Başbakan Tansu Çiller, Göktepe'nin duvardan düşmediğini, gözaltına alındığını açıkladı.
- 7 Şubat 1996: İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin soruşturması sonuçlandı. Müfettişler tarafından hazırlanan 38 sayfalık fezlekede 49 polisin yargılanması istendi.
- 5 Temmuz 1996: Adalet Bakanlığının talebi üzerine Yargıtay 10. Ceza Dairesinin, İstanbul'da güvenlik sağlanamayacağı gerekçesi ile davanın Aydın'a nakline karar verdi.
- 4 Kasım 1996: Aydın'daki duruşmadan bir süre sonra Aydın Cumhuriyet Başsavcılığı ile Aydın Valiliğinin isteği üzerine Yargıtay 10. Ceza Dairesi, davanın Afyon'a naklini kararlaştırdı. Ancak davanın İstanbul'dan uzaklaştırılması, davaya olan ilgiyi azaltmadı. Tam tersine ısrarlı takipçilerin sayısı her duruşmada biraz daha arttı. "Dava nerede biz oradayız" diyen binlerce kişi bir çok ilden otobüslerle duruşmaların görüldüğü Afyon'a geldi. Hatta hemen her duruşma yurt dışından gelen delegasyonlar tarafından da izlendi.
- Afyon'a taşınan Göktepe Davası, 28 Eylül 2000'de beş polis memuruna "kastı aşan insan öldürmek" ve "faili belli olmayacak şekilde insan öldürmek" suçlarından verilen yedişer yıl altışar ay hapis cezasının onanmasıyla bitti. Bir polis memuru ise Yargıtayın kararı bozmasından sonra 20 ay hapis ve beş ay kamu hizmetlerden uzaklaştırma cezası aldı. Mahkum polislerin cezalarının tamamlamalarına 19 Aralık 2000'de yürürlüğe giren Şartlı Tahliye ve Ceza Erteleme Yasası engel oldu.
Sonuç itibariyle, güzel insan Metin Göktepe, tıpkı Hasan gibi emniyet güçlerince katledilip hayattan, sevdiklerinden, ailesinden koparıldı. Ondan geriye kocaman bir özlem ve kocaman bir acı kaldı.
Nice yıllara Metin Göktepe. Her zaman fikrimizde, zikrimizde, yüreğimizdesin. Yokluğun ve yaşadıklarından ötürü çok üzgünüz. Asla unutulmayacaksın, asla unutturulmayacaksın...
Ailelerine sabır, ölenlere rahmet, hayattan koparılanlar için adalet dileğiyle...