Bugüne kadar halkı (sahte videolara kadar varan en kaba biçimleriyle) kandırmanın kitabını yazan AKP “kurmay” çekirdeği, 31 Mart sonrasında artık kendini kandırma aşamasına geçti.
Mayıs 2023 seçimleri, AKP’ye oy desteği veren yurttaşların artık onu terk etmeye başladığını gösteren işaretleri taşıyordu. Ama AKP’nin ufku “artık yüzde 50 artı 1’i yüzde 40 artı 1 yapsak mı” ile sınırlı kaldı.
Oysa 31 Mart seçimi gösterdi ki artık AKP için yüzde 40’lar da hayal.
Ama insan gerçeklerden kopmaya görsün bir kez, halkın neleri fark ettiğini de fark edemiyor.
Mayıs 2023 günlerinde, bütçeyi zorlamak pahasına da olsa yoksul ve orta halli kesimlerin menfaatlerine “reis bir çaresini bulur!” inancı -zayıflamaya başlamakla birlikte- hâlâ vardı seçmende. Sonraki son 9 ayda o imajı da kendileri yok etti.
Mehmet Şimşek’le başlayan “rasyonel ekonomi politikalara dönüşün” aslında fellik fellik sıcak para arama dönemi olduğunun; artık bütçe üzerinde kontrolün de “reisin kudretinde” değil, yabancı sermayenin insafında olduğunun işaretlerini taşıyordu.
İroniye bakın ki, bu gidişatın en somut tezahürünü emekli seçmenlerine, öğretmen edasıyla bizzat Erdoğan gösterdi: “Şimdi birileri çıkıyor emekli maaşlarına 7 bin lira, 10 bin lira seyyanen ekleyelim diyerek kendi akıllarınca emeklilerimizi tahrik ediyor. .. Emekli maaşlarına 7 bin lira eklemek demek bütçeden yaklaşık 1,4 trilyon liralık 10 bin lira eklemek demek 1,9 trilyon liralık kaynağı buraya aktarmak demektir. .. Yani .. tüm yatırım bütçesini buraya aktarsak bile bu gideri karşılamaya yetmiyor. ..”
Yani, Emeklilere, “sizi kaderinizle baş başa bırakıyorum” demenin daha veciz anlatımı var mı?
Aynı bütçeden, yollardan yolcu geçiş garantisi, şehir hastanelerinden hasta/müşteri garantisi verdiği bir avuç imtiyazlı müteahhit ve kişi lehine vazgeçtiği vergi tutarının, ödemek zorunda kaldığı faiz ödemelerinin ve KKM rantının emekliden esirgenenden çok daha fazla olduğunu gören bilen seçmende “reis bir çaresini bulur!” güveni kalır mı?
Nitekim kalmadı! Emekliler de 31 Mart’ta Erdoğan’ı kaderiyle baş başa bıraktı.
Yalnız emekliler mi? Erdoğan’ın emekliler üzerinden verdiği mesaj, aynı zamanda çalışırken enflasyon altında ezilen işçilere, çadırda veya riskli evlerde güvenli barınma hakkı elinden alınmış insanlara, iflasın eşiğindeki esnafa, memura, hatta hali vakti yerinde görünen orta sınıf beyaz yakalıya da “reisten umut yok!” mesajı olmadı mı? Oldu ki sonuç ortada!
AKP, Erdoğan’ın emeklilere yukarıdaki mesajı verdiği Kütahya dahil -AKP’nin “kalesi” denilen- 4 büyükşehir ve 11 ili CHP’ye karşı kaybetti.
Ama insan bir kez gerçeklerden kopup kendini kandırma fazına geçmeye görsün. Sandığın hakimi ve hakemi olan halk onun için bitiş düdüğünü çalarken bile, “biz bitti demeden bitmez” havasını atmaktan kendini alamayabilir. Normaldir..
* * *
31 Mart’ta seçmen iktidara sert bir ders verdi, ama başta CHP olmak üzere tüm siyasi partilere de hayli ağır sorumluluklar yükledi.
CHP eski milletvekili sayın Prof. Dr. Oğuz Oyan hocamızdan öğrendiğim veciz bir tanım var bizim ekonomimiz için: “Dışa kanayan ekonomi”!
Dışarıdan net gelir elde edemeyip, mütemadiyen dış açık, yani dış borç yaratan ekonomi. Sadece mali açıdan değil, beşeri sermaye açısından da dışa kanayan ekonomi.
1946’dan beri içine düştüğümüz ve Menderes hükümetinin son iki yılından başlamak üzere, bugüne kadar bizi sayısız kez dış borç ödeme krizine sürükleyen bu makûs talihten kurtaracak bütüncül ve katılımcı bir ekonomik politika stratejisinin inşası sanırım CHP’nin omuzlarında.
Kendi bütçemizin ne bir “şahsım hükümetinin” keyfiliğine ne de yabancı sermayenin insafına bırakıldığı bir yapısal reformlar manzumesi..
- Sanayi ve tarımımızı ithalata bağımlılıktan kurtaracak yeni bir Kamu İktisadi Teşekkülleri (KİT) reformu;
- Kentsel ve kırsal toprağa tasarrufumuzdaki hastalıklı rant düzenini toplum yararına dönüştürecek reformlar;
- Sendikal hakları geliştirecek ve tarım üreticisini gıda tekelleri ile rekabet edebilecek güce eriştirebilecek sosyoekonomik reformlar..
Seçmenin 31 Mart’ta sandıkta hangi bireysel kaygı ve umutlarla oy kullandığı üzerine spekülasyonda bulunmayacağım. Ama hepsinin bileşkesinin mevcut makûs talihten kurtulma arzusu olduğunu ve bunun da ağırlıklı olarak CHP’ye yöneldiğini düşünenlerdenim.
CHP’nin Program hedef ve taahhütleri de zaten yukarıda anılan reformlara dair.
O reformlara dair program teşhis ve hedeflerini ayrı yazılarda paylaşmak istiyorum.
Bu yazıda 1’nci maddeye; sanayimizin net gelir getiren değil açık yaratan yapısına dair CHP programının yaklaşımını ve taahhütlerini özetlemeye çalışacağım.
* * *
CHP Programı, mevcut sanayi yapımızın niteliğini ve bu niteliği ile yarattığı sonuçları şöyle tanımlar (koyulaştırmaları ben yaptım): “Montaj sanayine dönüşmenin en temel göstergesi ihracat ve üretim arttıkça ara mal ve yatırım malları ithalatının ve cari açığın çok daha hızlı artmasıdır” (s. 189)
Sanayimizdeki bu yapısal paradoksu bu kadar net anlatan başka bir program da yok.
Ekonomimizdeki bu tuhaflığı yansıtan bir TÜİK dış ticaret verisini sabrınıza sığınarak paylaşmak isterim: 2022-2024 Ocak Şubat arasındaki (26 aylık) toplam dış ticaret açığı 229 milyar dolar civarında. Aynı dönem -CHP Programı’nın ifadesiyle- “ara mal ve yatırım malları” ticaretindeki dış ticaret açığı ise 343 milyar dolardır. Yani programın vurguladığı bu kalemde açık, toplamdaki açıktan bile fersah fersah büyüktür.
İşte CHP Programının Türk ekonomisindeki garipliği nasıl doğru kavradığının kanıtı.
Erdoğan’ın ihracatta rekorlarla övünürken ithalatı anmaktan kaçınması da bundan.
* * *
Programın bu berrak teşhisinin mantıki sonucu ne? CHP Programı taahhüt eder ki: “Sanayi üretiminin ağırlıklı olarak ithal kaynaklı ara ve yatırım mallarına dayandırılması politikasına son verilecek” (s. 197, ben koyulaştırdım)
Ve bunun NASILı: “Ekonomik kalkınma sürecinin gerekleri doğrultusunda özellikle geri kalmış bölgelerde özel sektörün itibar etmediği alanlarda yatırım ve yapılanma ihtiyacının karşılanması, Yeni teknoloji ve sermaye yoğun yatırıma ihtiyaç duyulduğu halde özel girişimcinin bundan uzak durduğu .. alanlarda, Stratejik mal ve kamusal yarar amaçlı hizmet alanlarında ulusal avantajların korunması konularında, iç ve dış piyasa koşullarında rekabet etmeleri kaydıyla, KİT’lere her zaman görev alanı vardır. Bu hedeflere yönelik olarak KİT’ler yeniden yapılandırılacak” (s. 178, ben koyulaştırdım)
Sanayi ve tarım alanlarındaki KİT’leri son damlasına kadar yok edip ekonomimizi sıcak paraya muhtaç ve dolayısıyla dışa tam bağımlı kılan AKP’nin antitezi tam da bu..
CHP Programı taahhüt eder ki, bu sayede “.. ekonominin kısa vadeli ve spekülatif nitelikli dış kaynağa (yani sıcak paraya) bağımlılığına son verilecek; cari açık ve dış borçlanma ekonomik ve siyasal bağımsızlığımız önünde bir tehdit olmaktan çıkarılacak ..” (s. 148, parantez içi ifade benim notum)
KİT yapılanmasının gençlerimize eğitim ve becerilerine uygun geniş iş alanları sunacağını ve taleplerine uygun bilimsel eğitimi de peşinden getireceğini söylemeye gerek bile yok.
* * *
CHP’nin idealist kadrolarının, programlarının toplumsal ekonomik stratejilerini özümsedikçe toplum içinde tartıştırmanın yaratıcı siyasi faaliyet biçimlerini bulacağını düşünenlerdenim.
CHP MYK Hazine Ve Maliye Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sayın Prof. Dr. Yalçın Karatepe hocamızın, hem Parti Okulu eğitim programlarıyla parti içinde üyeleri tarafından özümsenmesine, hem de CHP ekonomi politikalarının kamuoyunda tartışılmasına öncülük edeceğine inanıyorum ve bunu diliyorum.
Yukarıda 3 madde halinde sıraladığım mevzuların ikincisi üzerine görüşümü de sonraki yazıda sunabilmek dileğiyle..