Ne acı ki, tarihimizin neredeyse her günü bir acıya tekabül ediyor ve bugün, tarihin kara lekelerinden birinin yıl dönümüyle başbaşayız bir kez daha.
Ne olmuştu, önce olanları bir gözden geçirelim.
Yıl, 1954’ü gösteriyordu. Kıbrıslı Rumlar ile Türkler arasındaki anlaşmazlık/gerginlik, gün geçtikçe daha da büyüyordu. Kıbrıslı Rumlar, İngiliz sömürgesine karşı mücadele başlatmıştı ve Kıbrıs’ın İngiliz sömürgesinden çıkıp Yunanistan’a bağlanmasını gündeme getirmişti. Kıbrıslı Türkler buna karşı çıktılar ve Kıbrıs’ta iki halk arasındaki gerginlik, Türkiye’deki halklara da yansıdı.
Öncelikle 1955’te bilinçli olarak İstanbul’daki Rumlara yönelik nefret uyandıracak haberler yapılmaya başlandı. İstanbul’daki Rumların zenginlik ve huzur içerisinde yaşarken, Kıbrıs ve batı Trakya’daki Türklerin nasıl sefalet içeriside yaşadıkları/eziyet gördükleri yazılıyor, bilinçli olarak halkın tansiyonunun yükseltilmesi sağlanıyordu. Dönemin başbakanı Adnan Menderes’in desteğiyle 1954 yılında kurulan “Kıbrıs Türktür Cemiyeti”, halkı Rumlara karşı kışkırtma noktasında aktif rol oynuyordu.
Tarih 06 Eylül 1955’i gösterdiğinde, olayların başlamasını sağlayan gazete manşeti, zaten gergin olan insanların harekete geçmesine vesile olmuştu. 6 Eylülde, Menderes hükümetine yakın olan ve hükümetten destek bulan İstanbul Express gazetesi normalde 20-30 bin civarında tiraj yaparken, o dönemde teknik açıdan zor olmasına rağmen 290 bin adet basım yaptı ve dağıtımını Kıbrıs Türktür Cemiyeti üstlendi. Sokaklar şu nida ile inliyordu: “Yazıyor! Atatürk’ün evinin bombalandığını yazıyor" ve bu manşet ile beraber, 6-7 Eylül utancı başladı.
Dost, bir anda düşman oldu!
Komşu, bir anda düşman oldu!
Esnaf, bir anda düşman oldu!
Gayri Müslimlerin evleri, iş yerleri, arabaları talan edildi. Baltasını, sopasını, kazmasını kapan sokağa döküldü. Resmi kaynaklara göre Rumlara, Ermenilere ve Yahudilere ait 4 bin 214 ev, 1004 iş yeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul ile fabrika, otel vb.5 bin 317 iş yeri tahrip edildi. 73 Rum Ortodoks kilisesi tamamen yakıldı. Saldırılarda resmi kaynaklara göre 11, Helsinki Watch örgütünün bir raporuna göre 15 kişi yaşamını yitirdi.
Saldırıya uğrayan bir Rum’un sözleri şöyleydi: “Bir gün önce güle oynaya tavla oynadığımız, kardeş gibi olduğumuz ve birbirimizi kardeş gibi sevdiğimiz komşum, ertesi gün elinde kazmayla evime saldırdı ve beni darp etti”.
Yıllar sonra Özel Harp Dairesi başkanı, Genelkurmay İstihbarat başkanlığı ve Milli Güvenlik Kurulunda üst düzey görevlerde bulunmuş emekli Tuğgeneral Sabri Yirmibeşoğlu’nun gazeteci Fatih Güllapoğlu ile yaptığı söyleşi söyledir:
“Bak ben sana bir örnek daha vereyim. 1974’teki Kıbrıs Harekâtı. Eğer Özel Harp Dairesi olmasaydı, o harekât, yani iki harekât da o kadar başarılı olabilir miydi? (...) Adaya, bankacı, gazeteci, memur görüntüsü altında Özel Harp Dairesi elemanları gönderildi ve bu arkadaşlarımız, adadaki sivil direnişi örgütlediler, halkı bilinçlendirdiler. Silahları 10 tonluk küçük teknelerle adaya soktular. Sonra 6-7 Eylül olaylarını ele al...
-Pardon Paşam anlamadım, 6-7 Eylül olayları mı?
-Tabii. 6-7 Eylül de, bir Özel Harp işiydi. Ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı. Sorarım size, bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi?
-E, evet Paşam!...”
(“Türk Gladio’su İçin Bazı İpuçları,”Tempo Dergisi, S. 24, 9-15 Haziran 1991)
İşin ilgin yanlarından biri de, olayların baş göstermesine ve büyümesine neden olanların, sonradan olayların faturasını komünistlere yıkmasıydı. Olayların durulmasından sonra önce yine basın komünistleri hedef göstererek olayların mimarı ilan etti ve akabinde, içlerinde ölmüş olan sosyalist aydınlar olmasına rağmen 50 sosyalist tutuklandı. 5 ay sonra ise beraat ettiler.
Uzun lafın kısası, binbir oyun ve entrika sonucu halklar birbirine düşürüldü, Türkiye halkı bir kez daha sorgulamadan çirkin bir oyunun aktörü oldu.
Aradan 66 yıl geçti ve elimizde sadece bir utanç tablosu kaldı.
Dilerim bir daha böyle bir utanç yaşanmaz ve hiçbir halk bunlara maruz kalmaz. Geçmişi değiştirmek elimizde değil ama geleceği şekillendirmek bizlerin elinde...
Barış, kardeşlik, sevgi, saygı, yaşam hakkı, aydınlık umuduyla...