Öncelikle sizlere dün sabah gerçekleşen bir olayı bir kez daha anlatmak istiyorum.
Dün öğleden önce ablam sevgili Yasemin Yılmaz, iş görüşmesi için “Aunde Teknik Kılıf Fabrikası” na gitti. Başlangıçta mülakata alındığında her şey yolunda gidiyordu. Ancak tam görüşme olumlu geçti ve işe kabul edildi düşüncesi oluşmuşken ablamda, mülakatı yapan hanımefendi “Yanlız örtülü olduğunuz için sizi uyarmak zorundayım. Burada namaz kılmak yasak. Abdest alınacak yer de yok” dedi. Ablam işe abdestli geleceğini ve mola saatlerinde oturarak namazını kılacağını, namazdan dolayı asla işi aksatmayacağını söyleyince, görüştüğü hanımefendi bir beyi çağırıp oturarak kılıp kılamayacağını sordu. Adam sert bir tepki verdi ve kesinlikle kılamacacağını, kılmayacağına dair imza atması gerektiğini söyledi. Bunun üzerine ablam Yasemin Yılmaz, dayatma ve ötekileştirmeden dolayı şartları reddedip fabrikayı terk etti.
Olayı öğrenir öğrenmez fabrikayı arayıp bir yetkili ile görüşmek istedim. Önce bir beyefendi ile konuştuk ama kendisi sorularıma pek cevap veremedi ve başka bir yetkiliyle konuşabilmem için 1 saat sonra aramamı istedi. 1 saat sonra tekrar aradığımda beni, işçi alımıyla ilgili birime bağlayıp yetkili bir hanımla görüşmem sağlandı. Kendisini hem bir kardeş, hem bir gazeteci hem de bir insan hakları aktivisti olarak aradığımı, bu tarz dayatma ister bir Sünniye ister bir Aleviye, ister başka bir inançtan insana ya da inançsız bir kişiye yapılsın, hepsine aynı tepkiyi verip hak arayacağımı belirttim. İlgili hanımefendi açıkçası elle tutulur bir savunma yapamadı. Bunu fark etmiş olmalı ki “Ben sizi cevaplarımla tatmin edemiyorum. Bir üst merciden sizi arayıp bilgi verecekler” dedi ve konuşma bitti. Şu saate kadar da konuya dair fabrikadan arayıp soran olmadı.
Olay sonrası fabrikadan 2 örtülü kadınla görüştük ve onlar teyit ettiler bu yasağı. Gizli kılmak zorunda kaldıklarını ve sürekli tedirgin olduklarını, kendi üzerlerinde her daim bir baskı olduğunu belirttiler. Daha sonra öğrendik ki, Gemlik serbest bölgede çoğu fabrikada bu yasak varmış ve Aunde fabrikası, eskiden örtülü insanları işe kesinlikle almıyormuş. İnsanlar ayaklanınca almaya başlamış ama baskı altında tutarak ve sadece işçi pozisyonunda olması kaidesiyle. Almanya’dan arkadaşlar, fabrikanın Almanya’daki merkezinde böyle bir yasağın olmadığını, hangi inançtan olursa olsun kişi, yönetimin buna saygılı davrandığ ve ibadetlere kısıtlama yapılmadığı iletildi. Bu bilgiyi fabrikadan ilgili hanımefendiyle konuşurken kendisine ilettim ve “Fabrikanızın merkezinde inançlara zerre saygısızlık yapılmıyorken, sizin yönetim kurulunuzun bu saygısızlığı neden? Yönetim islamafobik mi, yoksa tüm inançlara mı düşman?”. Hanımefendi buna pek cevap verememişti.
Olay olduktan sonra elbette sosyal medyada buna dair yazı yazdım ve milletvekili Hüda Kaya’yı, Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nu, milletvekili Nazir Cihangir İslam’ı ve çeşitli basın kuruluşlarını olaydan haberdar ettim. Sağolsunlar hepsi duyarlı davrandı olaya ve gerekeni yaptılar. Ancak bu olay beraberinde bazı çirkin yaklaşımları da getirdi maalesef. Bizleri provokatör olarak görenler, olayı senaryo olarak lanse edenler, olayla ve bizlerle dalga geçenler, ablamın bu olayla özellikle sivrilip kendisini bir işe aldırtmayı amaçladığını iddia edenler, sırf örtülüyüz diye bizi Akpli belleyip bir oyun sergilediğimizi ileri sürenler, “Aman kılmayı versin. Çok mu önemli sanki. Milletin ne dertleri var, bu dert mi yani” deyip namazı itibarsızlaştıranlar, din alimi kesilenler, olaya odaklanmak yerine benim makyajıma odaklananlar vs vs vs.
Beni bilen bilir. Hayatım ezilenler/ötekiler için mücadele ile geçti. Keza ailemin de öyle. Bizler asla insanlara sizden bizden gözüyle bakmadık. “İnsan” olarak baktık ve zalim olmaması, zalimi desteklememesi kaidesiyle herkesi kucakladık. Çocuklarım din, ırk ayrımı nedir bilmez. Çünkü ben de o şekilde yetiştirildim ailem tarafından. Öncelikle, her örtülüyü Akpli olarak görüp saldırma hastalığından kurtulmalı insanlar. Evet, Akp dine ve dindarlara fazlasıyla zarar vermiş ve dini/örtüyü siyasallaştırmıştır. Ancak bu yanlışın cezasını neden bizler çekmek zorundayız? Akp’nin her yanlışında, neden Akpli olmadığımız halde fatura bize de kesiliyor? Bize provokatör muamelesi yapanlara sesleniyorum. Cumartesi Annelerine sorsunlar bizi. Alevi dostlara, İstanbul’daki Hristiyan Afrikalı camiaya, Ermeni dostlara sorsunlar bizleri . Kaç yıldır Cumartesi Anneleriyle birlikte adalet arayan, Gezi Direnişinde direnişçiler arasında yer alan, Roboski ve tüm katliamlar için halen mücadele veren, Hrant Dink için adalet adına davalarına ve basın açıklamalarına katılan, Berkin Elvan için yerlerde sürüklenip coplanan, şuan Boğaziçi öğrencileri ile birlikte hareket edip destek olan ve daha birçok şeyde tarafımızı korkmadan ortaya koyan biz mi provakatörüz???? Tüm bu açıklamaları yapmak zorunda kalmamız bile çok acı bir şey!
Olaya başka bir pencereden bakalım. Yıllar önce Alevi bir kardeşliğimin çocuğuna zorla din dersi dayatılmış ve şarlatan din hocası, derste Alevilere hakaret edip aşağılamıştı. Uzun bir süre bunun için mücadele vermiştik. Ki bu mücadelede yer aldığım için kafirlikle bile suçlanmıştım. Bu olayda, “Aman bana ne, ben Alevi miyim sanki” deyip kenara mı çekilmeliydim? Asla! Eğer kenara çekilseydim, bu insanlığımı/onurumu/vicdanımı ayaklar altına almak olurdu. Peki, ablamın yaşadığı olayda neden bazılarınız aynı tavrı sergilemedi de, aksine hakaret etti veya dalga geçti? Bahsettiğim o “Bazıları”, örneğin fabrikada bir Aleviye, bir ateiste vs zorla namaz kılma dayatması yapılsaydı (Ki birçok yerde bu çirkin dayatma var iktidar sayesinde!), eminim yeri göğü inletirlerdi. Konu örtülü bir kadın olunca, neden adalet teraziniz şaştı? O “Bazıları” nın adalet mücadelesi, kişiye göre mi değişiyor? Bir kavme olan nefretiniz niçin sizi adaletsizliğe sürüklüyor?
Gelelim, din fetvası veren arkadaşlara. Dediklerine göre, zaten iş yerinde namaz kılmak farz değilmiş ve kazası yapılabilirmiş. Arkadaşlar, benim inandığım dinde “İş yerinde namaz farz değildir ve kaza namazı kılınabilir” diye bir şey yok. Elbette sizler öyle inanıyor olabilirsiniz. Saygı duyarım ama rica ediyorum siz de benim inancıma saygı duyun. Artı, burada bir din tartışması yok. İnanca yönelik çirkin bir dayatma va yasaklama var. Konumuz buyken, farklı konulara geçmeniz, bu yönde tartışmayı sürdürmeniz, asıl konuyu itibarsızlaştırır ve bu hoş bir tutum değil bana göre.
Bir arkadaşımızın da şöyle bir yorumu oldu: “Tam da Boğaziçi olaylarının olduğu sırada bu olayın patlak vermesi hiç doğru olmadı”. Arkadaşımızın iyi niyetli olduğunu düşünüyorum ama bu cümleyi okuyan, Boğaziçi olaylarını baltalamak için bizim böyle bir olayı senaryolaştırdığımızı ve servis ettiğimizi zanneder. Elbette bizler de Boğaziçi öğrencilerinin ve direnişin yanındayız ve bundan ötürü yapılan eylemlerde de vardık. Ancak ne yapmalıydık sizce? Boğaziçi olaylarına zarar verir diye ablama yapılan çirkinliği örtmeli miydik? Dayatmaya ve zorba bir uygulamaya maruz kalan ablam ama birçok suçlamayla yüzyüze gelen de ablam ve dolayısıyla ben. Arkadaşlar, bizlere isnat ettiğiniz tüm çirkin suçlamalardan ötürü içiniz/vicdanınız rahat mı?!
Küçük bir örnek vererek yazımı sonlandıracağım. Olaya dair Akit gazetesi benimle görüşmek istedi. Kesinlikle görüşmeyeceğimi, Akit’in benden ve ablamdan uzak durmasını, ismimizi onların ağzına ve emellerine paçavra yapmayacağımızı belirttim. Hani bazılarının diyor ya “Provokatör, bu yolla kadın iyi bir işe kapağı atacak, senaryo olay”, eğer provokatör olsaydık ve amacımız dediğiniz şeyler olsaydı, yandaş basına olayı bir güzel servis eder ve iktidarın “Türbanlı bacım” iğrençliğine dahil olup dediğiniz gibi bir yerlere kapak atardık. Ancak yandaş tek bir basınla veya tv ile görüşmedik, görüşmeyeceğiz! Şimdiye kadar onurumuzla yaşadık ve her zaman da onurumuzla yaşayacağız!
Koşulsuz adalet, koşulsuz vicdan, koşulsuz sağduyu umuduyla özgür/adil/kucaklaşabildiğimiz yarınlar diliyorum...
Sen bizden gozukmuyorsun kem, küm....