Tarih 10 Ekim 2015...
Yüzlerce insan sevinçle yollara düşmüş durumda. Otobüslerde şarkılar söyleniyor, barış naraları savruluyor, gülücükler kucaklaşıyor. Herkes bir hedefe odaklaşmış vaziyette. Emek, Barış, Demokrasi Mitingi. Başlarına geleceklerden habersiz, birçoğunun ölüme gittiğini bilmeden, sadece barış umarak...
Neden bu miting, önce ona değinelim kısaca.
Hükümet, Türkiye'yi Suriye'deki savaşa dahil etme niyetindeydi o zamanlar. Elbette bu savaşa destek veren sadece yandaşlar oldu. Yandaşlar dışında herkesin dilinden barış sözcükleri yükseliyordu yere göğe. Savaşa karşı çıkan Halkların Demokratik Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri ile bazı sendika, meslek örgütü, vakıf ve platformların desteklediği Barış Bloku ortaya çıktı. Blok, çıkış anından itibaren çeşitli miting protesto ve yürüyüşler düzenledi. 10 Ekim'de de, Ankara Garı önünde toplanılıp Sıhhiye Meydanında “Emek, Barış, Demokrasi Mitingi” yapma kararı alındı. “Emek, Barış, Demokrasi Mitingi” için Barış Bloku destekçileri DİSK, KESK, TMMOB ve TTB tarafından katılım çağrısı yapıldı ve yüzlerce barış gönüllüsü yollara düştü bunun için.
Genç yaşlı, kadın, erkek, yetişkin, çocuk birçok kişi el ele vermişti barış adına tek ses olmak için. Miting, Sıhhiye Meydanında olacaktı ama herkes Ankara Garı önünde toplanacaktı. İnsanlar orada toplanmış birlikte halaylar çekiyorlardı. İşte tam da bu sırada saat 10:04’te 3 saniye arayla iki patlama gerçekleşti. Biri, iki trafik lambasının arasında, ikincisi, garın önündeki alt geçidin iki yanında canlı bombalar patladı. Ki orası, EMEP, HDP, SGDF pankartlarının olduğu yerdi. Sonrasında Sırrı Süreyya Önder, ilk ikisi kadar güçlü olmayan üçüncü bir patlamanın daha gerçekleştiğini açıkladı.
Patlamalarla beraber alan mahşer yerine döndü. O pırıl pırıl barış şarkıları söyleyen güzel insanlar, yerlerini kıyamete bıraktılar. Lanet savaş yanlısı güçlerin yüzünde.
Aradan 5 yıl geçti ama hiçbirimizin gözünün önünden gitmedi o mahşer timsali alan. Yaralılar, çığlıklar, ölenler, şoka girenler, yakınlarını arayanlar, etrafa saçılmış kanlar...
Belli bir süre sonra insanlar hafiften kendine gelip etrafındakilere yardım etmeye koyuldu. Ancak, miting öncesi doğru dürüst güvenliği sağlamamış olan güvenlik güçleri, insanları oradan uzaklaştırmaya çalıştı. Elbette herkes buna tepki gösterdi ve polis ne yaptı bunun üzerine? İnsanlar daha yeni iki bombanın arasında kalmışken, alan kıyamete dönmüşken, utanmadan tazyikli su sıktılar insanların üzerine! Çünkü güvenlik dediğiniz böyle bir şey onların gözünde!
O alanda 107 canımız hayatını kaybetti.
O alanda 107 canımızın hayatı/hayalleri elinden alındı.
O alandaki 107 canımızın evine ateş düştü.
Ve o alanda BARIŞ diyen 107 canımız bizler için ölümsüz oldu...
500’den fazla canımız da yaralandı katliamda. Ki bazılarının tedavisi hala devam ediyor. Gerek hayatını kaybedenler, gerek yaralananlar, gerekse yaralanmadan kurtulanlar, her biri kahraman, her biri dünyanın kanatsız meleği benim nezdimde.
Gelelim kısaca failler mevzusuna. Hatırlarsanız Ankara Garı Katliamı’ndan kısa bir süre önce 2 Temmuz 2015 yılında Suruç Katliamı olmuş ve 34 canımız hayatını kaybetmişti. Yapılan araştırma sonucu canlı bombacının Şeyh Abdurrahman Alagöz olduğu açıklandı. Bombacının abisinin de canlı bomba olabileceği bizlere açıklanan bilgiler arasındaydı. Suruç Katliamı’ndan birkaç ay geçmiş, canlı bomba olabileceği düşünülen bir kişi var ortada, onca insan Ankara Garı’nda toplanıyor ve çokça önlem alması gereken emniyet güçleri, elini kolunu sallayarak geziyor ve ancak patlama olunca doluşuyor meydana!
Ha bir de şu var. İstihbarat raporlarına göre, IŞİD’in uzman bombacısı Tuncay Kaya’nın 10 Ekim’de Ankara’da yaşanan katliamdan 11 gün önce serbest bırakılıyor ve patlamadan saatler sonra ise 'muhtemel eylem' şüphelisi olarak aranmaya başladığı ortaya çıkıyor!
Bu katliamda tıpkı diğer katliamlarda olduğu gibi, nereden tutsanız elinizde kalıyor her şey ve nereye baksanız bir güvenlik açığı/zaafı/suçu çıkıyor karşınıza! Bir de o dönemde AKP’li bakanın iğrenç suçlaması var ki, insanın tüylerini diken diken ediyor, onca insan ölmüş ve yaralanmışken, nasıl bir insan böyle bir suçlamada bulunur diye! Ki bu patlamanın sorumlusu aynı zamanda güvenlik güçleri ve iktidarken! Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, katliamın HDP'yi "Mağdur duruma düşmek" için yapılan bir "provokatif eylem" olduğu yönünde açıklamasında bulunmuştu. Aradan 5 yıl geçmesine rağmen hala midem bulanıyor bu yaklaşımdan!’
Diyor ki Goethe, “Dünya hassas kalpler için bir cehennem gibidir”. Her birimiz cehennemin ortasındayız aslında. Bizler, buraları cennete çevirmek için mücadele veriyoruz ama zaman zaman zebaniler düşmüyor yakamızdan. Bazen azalıyoruz, bazen çoğalıyoruz. Bazen bağıra çağıra ağıtlar yakıyoruz, bazen barış kahkahalarıyla gökyüzünü inletiyoruz.
5 yıl önce bugün 107 canımız gitti ama bizler için asla ölmediler. İnsanlar toprağın altına girince değil, unutulunca ölürler. Biz ne onları ne de onlar gibi yaşamını yitiren hassas ruhları asla unutmayacağız ve cennetimiz için mücadele etmekten asla ger. Durmayacağız. Ta ki son yaprak yere düşene kadar...