Sizleri bugün yıllar öncesi tanıştığım güzel bir insana ve bu insanın yaşamından kısa bir kesite götürmek istiyorum. Ki sonrasında yazacaklarıma başlangıç anlamında bir ışık olsun.
Bundan kaç sene önceydi hatırlamıyorum. Ki tarihin çok da önemi yok şu noktada. İstanbul/Tarlabaşı’nda birkaç aileye et alacak ve onları dağıtacaktım. Sevdiğim bir ablamın kasabında etlerin hazırlanmasını beklerken birkaç transın müşteri beklediğini gördüm. Hepsi birbirinden güzeldi ama hepsini yüzüne bir hüzün yerleşmişti sanki. Özellikle bir tanesi ziyadesiyle üzgün gözüküyordu. Yanlarına gittim ve selam verdim. Hâl hatırlarını sordum. En hüzünlü bakan hariç hepsi uzaklaştılar yanımdan. Muhtemelen sivil polis zannettiler ve ürktüler (Tarlabaşı’nda sivil polisler sürekli ve sayısızca vardır çünkü). Son kalan arkadaş selamıma karşılık verdi ve önce çekimser konuşsa da, sonradan daha rahatlamış olarak ayak üstü sohbet etti benimle. Bu vesileyle dünyalar güzeli bir arkadaş kazanmış oldum.
Sonraları ara ara buluştuk, yedik, içtik, güldük, ağladık, birbirimize yaren olduk. O artık arkadaştan öte kardeş olmuştu bana, ki şükürler olsun hayatıma dahil olduğu için. Bana ilk hikayesini anlattığında, öfkemden/üzüntümden/utancımdan günlerce ağlamıştım. Bir türlü hazmedememiştim ona reva görülenleri. Bana o kadar ağır gelmişti ki yaşadıkları, o nasıl yüklenmişti onca acıyı, işte bu daha da kahretmişti beni. İsterseniz özetle bahsedeyim canım kardeşimin yaşadıklarından.
Bahar (Kardeşim) bilgisayar mühendisidir. Birkaç dil bilir ve birçok sertifikası vardır. Biz tanışmadan birkaç sene önce bir şirkette çalışıyormuş. İşinde oldukça iyiymiş. Maaşı da iyiymiş ama eşcinsel olduğunu sürekli saklamak durumundaymış. Zaten Bahar’ın eşcinsel olduğunu bilen sadece 2 akadaşı varmış o dönem. Onlar da yurt dışındaymış.
Bir ara yeni biri işe alınmış. Yeni kişiyle yan yanaymış masaları ve çok iyi muhabbet kurmuşlar. Kafa dengilermiş. Ara sıra iş dışında da görüşüp laflıyorlarmış. Şirketlerinin zaman zaman partileri olurmuş. Çalışanlara moral amaçlı. Partide Bahar yeni eleman ile güzel vakit geçirmiş ve dostane olarak yakın hissetmiş kendisini. O anda bi cesaret gelmiş üzerine ve söyleyivermiş eşcinsel olduğunu. Eleman, büyük bir olgunlukla karşılamış ve kucaklamış onu. Bahar o kadar mutlu olmuş ki ötelenmediği, aksine kucaklandığı için, ağlayarak ve mutlulukla sarılmış elemana. Eleman, sırrını saklayacağına dair ona söz vermiş.
Ertesi gün Bahar işe gittiğinde, bambaşka gözlerle karşılaşmış ofiste. Herkes ona iğrenen gözlerle bakıyormuş ve “İğrenç şey”, “Sapık” , “Günahkâr” gibi sözler mırıldanıyorlarmış. Müdür odasına çağırmış ve “Toplum ahlakına aykırı davranış ve duruş”undan ötürü işine son verildiğini açıklamış. Bahar karşı çıkmış, hakkını aramaya kalkmış ama öfkeyle tetikte bekleyen çalışanlar bir anda tartışmaya dahil olmuş ve yuhalamalar eşliğinde yaka paça atmışlar onu iş yerinden. O güvendiği elman da, tebessümle izlemiş olan biteni.
Kötü haber çabuk yayılır denir ya, Bahar’ın ailesi, ev sahibi, komşuları vs herkes öğrenmiş olan biteni. Ki iş yerinden birisinin çektiği video ve fotolar sosyal medyaya “Cinsel sapık” diye düşmüş. Ailesi reddetmiş Bahar’ı. Ev sahibi de atmış evden. Yeni iş, yeni ev de bulamamış. 2 Hafta sokakta yatmış aç susuz. Sonra bir gece iri yarı 3-4 adam tekme tokat alıp götürmüşler onu ve zorla satmaya başlamışlar. Bahar itiraz ettikçe dayak yemiş. Hatta dayaktan da öte, işkence görmüş resmen. Bir süre sonra kaderine razı olmuş ve hayatına bir seks işçisi olarak devam etmeye başlamış. Aradan 7-8 ay geçtikten sonra ofisten bir adamın ona müşteri olarak gelmesini, “Kusura bakma, orada seni yuhalamak zorundaydım. Kaç para?” dediğini ağlaya ağlaya anlatmıştı bana Bahar’ım...
Bizim tanışmamız da, seks işçiliği yaptığı sürece denk geliyor. Başlangıçta Bahar tamamen umutsuzdu ve razıydı bu hayata. Çünkü başka çaresinin olmadığını düşünüyordu ve mücadele edip de mücadelesinin boşa çıkmasından korkuyordu ama sonraları zaman içerisinde cesareti, umudu arttı çok şükür. Bahar ile ben çok mücadele ettik bir şeyleri değiştirmek, onun hayallerine kavuşmasını sağlamak adına. Uzun bir zaman para denkleştirdik ve onu zorla satan şerefsizlerden kaçıp Almanya’ya yolladık Bahar’ı. Tüm yaşadıklarını belgelerle sundu Alman devletine, ki muhtemelen yakında oturum alacak ve zorla seks işçiliği yapmak zorunda kalmayacak. Şuan mutlu, huzurlu, en önemlisi de umutlu canım benim (Tüm bu süreçleri özetle yazdım. Aslında oldukça zor ve uzun bir süreçti).
Gelelim bunların neden anlattığıma.
Biliyorsunuz yakın bir zamanda İstanbul Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde bir yıldır acil serviste pratisyen hekim olarak çalışan Larin Kayataş’ın işine, “Genel ahlak” gerekçesiyle son verildi. Olaya dair Larin’in sözlerine bakalım önce:
“Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne zorunlu hizmetimi yapmak üzere atandım. 1 yıldır acil serviste pratisyen hekim olarak görev yapmaktaydım. Bugünden itibaren memuriyetten men edilip doktorluk görevime son verildi. 1 yıldır gerek hastane içi gerek hastane dışı sistematik baskıya ve mobbinge maruz bırakıldım. Atandığımın ertesi günü bir hastane personeli CİMER'e hakkımda şikayet dilekçesi yazıyor, hal ve hareketlerimi genel ahlaka uygun görmediği, doktorluk mesleğine yakışmadığını düşündüğü için. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü de hukuken hiçbir dayanağı olmayan bu dilekçeye istinaden atandıktan sadece bir ay sonra 3 ay görevden uzaklaştırıyor, disiplin soruşturması açıyor. Bir yılın sonunda önce bana kınama cezası öngörülüyor, ardından bugün gelen kağıtla da direkt memuriyetten men edilip hekimlik görevime son veriliyor. Sosyal medya paylaşımlarımın genel ahlaka uygun olmadığı, devlet memurunun hal ve hareketlerine yakışmadığı, bir genç kadın olarak ahlaklı olmam gerektiği söyleniyor. Halbuki özel hayatımda neler yapabileceğime kimse karışamaz! Devlet memurluğu bahane edilerek özel hayatıma müdahale edilemez! Genel ahlak adı altında başka bir yaşam tarzı dayatılamaz! Toplumun bir kesimi tarafından ‘ahlaksız, iffetsiz’ olarak görülmem doktorluk yapmama engel olamaz! Mesleğimi yaparken en ufak bir hatam yok, tıpkı diğer doktorlar gibi mesleğimi severek yapıyorum. Üstelik pandemi gibi bir dönemde sağlık sisteminde doktorlara bu kadar ihtiyaç varken var olan doktorları da özel hayat bahane edilerek görevden uzaklaştırmak kabul edilemez. Şu an resmen sosyal ölüme mahkum edildim. Fen Lisesi'nden dereceyle mezun olup, Çapa Tıp'ı da bir gün bile uzatmadan 6 yıllık eğitim sonucunda doktor olarak mezun oldum. Yıllardır tek başıma verdiğim bütün emekler çöp oldu. Sebebi ise kendim olmak, kendi istediğim hayat tarzını sürdürmek, genel ahlak adı altında uygulanan sistematik baskıyı reddedip cinselliğini özgürce yaşayan bir kadın olmam. Verilen bu karar politiktir ve onlar gibi yaşamayan onlar gibi hayat tarzı olmayan herkese bir gözdağı tehdittir. Ortada büyük bir insan hakkı ihlali ve hukuksuzluk var. Bana karşı yapılan bu sistematik baskının hiçbir hukuki dayanağı bulunmamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik bir hukuk devletidir. Ve Anayasa ile yönetilmektedir. Bu güne kadar birçok haksızlıkla mücadele ettim bugünden itibaren de etmeye devam edeceğim.”
“Genel ahlak”, “Toplum standartlarına aykırı”, “Ahlak kurallarına aykırı” gerekçeleriyle ne kadar çok insanı harcadı bu ülke. Yazımın başında kardeşim Bahar’dan bahsetme nedenim de işte bundan dolayıdır. Toplum eşcinselleri o kadar iğrenç bir yere oturtuyor ki kafasında, istedikleri kadar zeki/okumuş/entelektüel/aydın/çalışkan/verimli olsunlar, topluma göre hak ettikleri tek şey seks işçiliğidir. Yasal haklarını bile gasp etmekte bir beis görmüyolar bu noktada. Ancak onları tükaka edenlerin çoğu da, gizli saklı onlara müşteri olarak gitmeyi de kendilerinde hak görüyor. Bu kadar iğrenç, bu kadar aşağılıklar işte ahlak bekçiliğie soyunanlar. Ne diyordu Montesquieu; “Ayrı ayrı birer ahlaksız yaratık olan insanlar, bir araya gelince namuslu kişiler olurlar.”
İş hayatı ayrıdır, özel hayat ayrı ve kendinden farklı bir hayata sahip diye kimse bir başkasının özel hayatını ahlaksızlık olarak görüp ahlaksızlık olarak lanse edemez! Hiçkimse cinsel kimliği, özel hayatı mana edilerek haklarından mahrum bırakılamaz! Mahrum bırakmak hem hukuksuzluktur hem de ahlaksızlıktır! Eğer ahlaktan söz edeceksek, asıl ahlaksızlık; eşcinselleri haklarından mahrum edip zorla seks işçiliği yaptırmak, onlara başka bir seçenek sunmamaktır!
Ve son olarak bir büyük hatırlatma:
EŞCİNSELLER VARDIR VE HERKES İLE AYNA HAKLARA SAHİPTİR!