Bir varmış, bir yokmuş. Bir anne, 3 çocuk ve bir baba, beraber mutlu bir hayat yaşarmış. Çocuklardan ikisi erkek biri kızmış. Kız çocuk, ailenin en küçüğü, en nazlısı, en gözdesiymiş. Küçük diye herkes onu el üstünde tutarmış. “Prenses” diye hitap ederlermiş ona ama aslında ismi Arjîn’miş. Anlam olarak, yiğit/yaşam ateşi demekmiş.
Arjîn, sevgi dolu bir ailede büyümüş. Ailesi üzerine titriyormuş küçüktür diye. O da asla üzmemiş annesini, babasını ve ağabeylerini. Babası da annesi de öğretmenmiş. Kızları da zeki bir kızmış. Oğulları da zeki, çalışkanmış ve okullarını başarıyla bitirmişler. Büyük ağabeyi, ekonomist olmuş ve bankada işe girmiş. Ortanca ağabeyi, mühendismiş ve yabancı bir fabrikada işe girmiş. Arjîn ise, diş hekimliğinde okuyormuş.
Okulunun bitmesine 2 sene kala kampüste bir oğlan ile tanışmış Arjîn. Oğlan, hukuk fakültesinden yeni mezun olmuş ve bazı işler için kampüse gelmiş. Arjîn’in ilk defa farklı atmış kalbi. Sanki minicik yüreğinde kelebekler uçuşuyormuş adeta. Oğlanla, nam-ı diğer Mustafa’yla güzel bir muhabbet kurunca, tekrar görüşme kararı almışlar ve sonrasında sık sık buluşmuşlar. Kısa bir zaman içerisinde ikisi de aşklarını dile getirmiş birbirine, hatta evlenme kararı bile almışlar.
Arjîn, Mustafa’yı ailesiyle tanıştırmak istemiş. Ki ailesine bahsetmiş Mustafa’dan ve aşklarından ama Mustafa zaman istemiş ondan. İlle işini kurup maddi anlamda hazır olduğunda tanışmak için diretmiş. Arjîn ve ailesi de buna saygı duymuş.
Bir gün Mustafa Arjîn’i kampa davet etmiş. Her yaz arkadaşlarıyla gittiği, sakin/huzurlu bir kampmış dediğine göre. Arjîn’in ailesi istememiş gitmesini. Daha Mustafa’yı tanımazken ve henüz bu ilişkinin adı bile konmamışken, gitmesinin doğru olmadığını düşünmüşler. Arjîn çok üzülmüş, ağlamış gidemediği için. Hayatında ilk defa ailesine yalan söylemiş ve bir aile dostlarının kızında yani Derya’da kalacağını söyleyip kampa gitmiş. Derya’yı da ikna etmiş ve bu yalana alet etmiş.
Kampa gitmek için Mustafa ile buluşmuş. Nasıl da mutluymuş, ayakları yere basmıyormuş mutluluktan. Mustafa’nın arabasıyla çıkmışlar yola. Mustafa’nın kaçamak konuşmaları ve sorulara kaçamak cevapları ile ıssız bir yerde dağ evine gelmişler. Arjîn ne olduğunu anlamamış. Mustafa başta kampa gideceklerini, erkeklerle kadınların çadırlarının ayrı olacağını, şarkılar/türküler söyleneceğini vs vs söylemişken, şimdi bir dağ evindeymiş ikisi baş başa. Son derece lüks, bakımlı bir dağ eviymiş bu. Üstelik yollara, yerleşim yerlerine uzak bir yerde. Arjîn tedirgin olmuş. Eve girmek istememiş ama Mustafa o kadar temiz yüzlü, efendi, yumuşak mizaçlı biriymiş ki, insanı ikna ediyormuş bir anda.
Mustafa, baş başa tatil istediğini ama onun kabul etmeyeceğini bildiği için gerçeği sakladığını söylemiş. Eve girmişler ve farklı odalara yerleşmişler. Akşam birlikte bir şeyler hazırlayıp yemişler. Arjîn’in bir yanı sevdiğiyle baş başa olmaktan mutlu olsa da, diğer yanı tedirginmiş. Yemekten sonra Mustafa alkol getirmiş masaya. Arjîn biraz şaşırmış. Mutaassıp bir aileden geliyormuş ve Mustafa da bunu biliyormuş. Mustafa ona da teklif etmiş içmesini ama o istememiş. İlk defa Mustafa’yı içerken, hatta o kadar çok içerken görmüş. Mustafa Arjîn’e kahve yapmış ve Arjîn onu içmeye başlamış. Kahveyi içtikçe ağırlaşmış, içtikçe sanki dengesizleşmiş. Kolunu bile kaldıramaz olmuş. İyice kötüleşince, Mustafa onu yatağa yatırmış. Bulanıp görüyormuş ve az buçuk işitiyormuş ama bir şey yapmaya hali canı yokmuş. Mustafa telefonda birileriyle konuşmuş ve kısa bir süre sonra birkaç erkek sesi gelmiş Arjîn’in kulağına. Korkudan kalbi duracak gibiymiş, fakat uyuşmuş kalmış.
Uzun lafın kısası, eve gelen erkekler (Ki Arjîn sayısından emin değilmiş uyuşuk olduğu için), bir bir Arjîn’in yatağına gelmiş. Bir tezgahın içine düştüğünü anlamış Arjîn ama müdahale edememiş. Çıldırasıya ağlıyormuş ve bağırmaya çalışıyormuş. Ancak nafile. Cehennem meğer onun ayağına gelmiş...
Sabahın ilk ışıklarıyla oradan kaçmaya çalışmış. Ancak ölesiye dayak yemiş Mustafa’dan. Meğer o ev cehennemin kapısı, Mustafa da zebanisiymiş. İlk aşkı, evlenmeyi hayal ettiği insan, efendi/yumuşak huylu/güzel yürekli sandığı kişi aslında şeytanmış. Avukat olduğu, temiz yüzü, hepsi palavraymış. O gün kampüste pusuya yatan Mustafa’nın ağına, Arjîn takılmış da haberi yokmuş..
O gece sadece bir başlangıç olmuş onun için. Çok daha beter günler bekliyormuş onu. O evde çoklarca kez erkeklere satılmış, çoklarca kez ölesiye dayak yemiş. Fakat hiç vazgeçmemiş kaçmaya çalışmaktan. Oradan, Mustafa’dan kaçabilmesi tam iki buçuk yılını almış.
Masalımızı özetleyip toparlayalım yavaş yavaş.
Önce başa dönelim. Arjîn’in ailesine Deryalarda kaldığını söylediği gün, Mustafa Derya’ya bir mektup yollamış ve mektup, Arjîn’in ailesine imiş. Mektupta Mustafa’yla gittiğini, artık kendisine yeni bir hayat kuracağını, kimseyle görüşmek istemediğini vs yazıyormuş. Arjîn’in ailesi buna inanmamış ve polise başvurmuşlar ama bir sonuç alamamışlar.
Sonuç itibariyle, hemen hemen iki buçuk yıl sonra Arjîn oradan kaçıp ailesine kavuşmuş. Ailesi sevgiyle, hasretle, kederle sarılmış ona. Kızlarını tanıyamamışlar görünce. Öyle çökmüş, öyle yıpranmış ki, annesi yerden yere vurmuş kahrından kendisini. Mustafa, uzun çalışmalar sonucu bulunup tutuklanmış ve şuan cezaevindeymiş. Arjîn ve ailesi, başka bir yere yerleşip isimlerini cisimlerini değiştirmişler. Arjîn’in yokluğunda ailesi okulunu dondurmuş. Arjîn hala psikolojik tedavi görüyormuş ve bu olaylardan bir süre geçmesine rağmen hazır değilmiş okula gitmeye ama mutlaka gidecek, tekrar ayağa kalkacak, başı dik olarak güzel bir hayat yaşayacakmış. Buna gönülden inanıyor, bu inanca sarılıyormuş.....
****************************
Hayatımız böyle masallarla dolu çoğu zaman. Kendi başınıza gelmeyeceğini sandığınız her şey her an gelebilir aslında. Tıpkı Arjîn’de olduğu gibi. Bana göre Arjîn çok güçlü bir kız. Belki bir başkası olsa, çoktan kafayı yerdi yaşadıkları karşısında veya pes edip razı olurdu yaşadıklarına/yaşayacaklarına. Ki ben çok azını anlattım yaşadıklarının, baya bir özetlemek zorunda kaldım.
Elbette yaşadıklarını asla unutmayacak Arjîn ama bunlarla yaşamayı, bunları geçmişinde taşımayı öğrenecek ve bir gün size Arjîn’in diş hekimi olduğunu, hayatında her şeyin yolunda gittiğini, mutlu olduğunu yazacağım. Buna gönülden inanıyorum.
Her yanımız puşt zulası. İyiyle kötünün birbirine karıştığı bir dünya burası. Şimdi ne dilekte bulunsam olmayacak aslında. Tamamen karamsar bir tablo da çizmek istemiyorum. Sadece şunları diyeceğim.
Ayık olun ve herkes birbirine sahip çıksın! İnsanoğlu kötü. Birbirimizi kollamaktan ve ite kopuğa savaş açmaktan başka çare yok! Her ne yaşarsanız yaşayın, asla umutsuzluğa düşmeyin ve direnmekten vazgeçmeyin. Her zorluğun ardında bir kolaylık vardır. Ne olur direnmekten asla geri durmayın. Allah’a ant olsun ki, ben elimi uzatmaktan asla vazgeçmeyeceğim. Lütfen herkes ellerini uzatsın, elleri tutsun, eller birbiriyle buluştukça büyüsün. Aksi halde bu lanet dünyada acıyla ölüp gideceğiz her birimiz...