Öyle bir felâket, öyle bir facia ile karşı karşıyayız ki; insan üzüntüden tıkanıp kalıyor ve sanki kelimeler insanın boğazına takılıyor da, çıkmıyor bir türlü. Hele ki bu acıyı daha önce tecrübe etmiş biriyseniz, işte o zaman daha da karanlık, daha da hüzünlü oluyor hisleriniz.
Konumuz elbette İzmir depremi ama ben önce çok eskiye dönecek ve en baştan anlatacağım buna dair hikâyemi, neden bu konuda ziyadesiyle hassas olduğumu.
Bundan 21 sene öncesine, yani 1999 tarihine döneceğiz sizlerle.
O sene üniversiteden yeni mezun olmuştum. Bütün eşyaları topla, hazırlan, eve taşı derken, benim eve dönmem ağustosu bulmuştu. Evimiz Yalova’daydı ve ben ağustosun ilk haftası varmıştım eve. Doğal olarak evde ve çevremizde neşe hakimdi mezun olduğum için. Kutlamalar bitmiyor ve her yeni kutlamada ayrı mutlu oluyordum ama bir gün birden herkes mahzunlaşmış, herkesin içini sıkıntı basar olmuştu. O sıkıntılı gün, 16 ağustosu gösteriyordu. Anlam veremediğimiz şekilde yüreğimiz daralıyor ve sanki kötü bir şey olacakmış gibi kabımıza sığmıyorduk. İlginçtir ki, bu his birçok tanıdığım insanda varmış meğer. Gece 12’yi geçmiş, tarih 17 ağustosa gelmişti. Gece saat 02:45’te yatmıştık ailece. Çünkü uyutmamıştı bizi sıkıntılı ruh hali.
Ve saat 03:02’yi bulmuş, kıyamet başlamıştı. Hepimiz koridora koşmuş ve panikle birbirimize sarılmıştık. Deprem olduğunu hiçbirimiz anlamamıştık. Kıyamet kopuyor sandık biz. Annem “Çocuklar kıyamet kopuyor, hakkınızı helal edin ve şehadet getirin” demişti bağırarak. O zamanlar 9 yaşında olan erkek kardeşimin bana sarılırken nasıl tir tir titrediği şimdi gibi aklımda. Nasıl korkunç bir histi, inanın tarifi yok bunun.
Uzun bir sallanma sonrası birden her şey durdu. İşte o durma anında biz anladık deprem olduğunu ama daha önce böyle bir şey yaşamadığımız için, nasıl bir yıkım getirdiğini bilemedik. O gece bütün mahalle okul bahçesinde sabahladık ve sabah olup hava aydınlandığında, işte o zaman gördük felaketi büyüklüğünü.
Birçok bina tuz buz olmuştu. Her yerden çığlıklar yükseliyordu. İnsanlar bağıra çağıra “Yardım edin” diye haykırıyordu. Sanki eski Yalova gitmiş, yerine dümdüz haline gelen ve mahşer alanını andıran bir Yalova gelmişti. Gördüklerimiz karşısında gözlerimiz yuvalarından fırlamış bağıra bağıra ağlıyorduk hepimiz. İnsanı çıldırtacak bir tablo vardı her yanımızda.
Resmi raporlara göre 17.480 ölüm, 23.781 yaralanma oldu depremde. 505 kişi sakat kaldı, 285.211 ev, 42.902 iş yeri hasar gördü. Resmi olmayan bilgilere göre ise; yaklaşık 50.000 kişi öldü, ağır-hafif 100.000'e yakın kişi yaralandı. Ayrıca 133.683 çöken bina ile yaklaşık 600.000 kişi evsiz kaldı (Rakamlar için kaynak: Wikipedia).
Neyse, çok uzatmayacağım. 2 ay çadırda kaldık ailece ve 2 ay sonunda mahallede evine geri dönen ilk aile bizdik. Her gece helallaşıyor ve öyle yatıyorduk. Elbette hepimiz aynı odada. Bizden cesaret alıp komşularımız tek tek döndü evlerine. Hayat normalleşmek zorundaydı, yoksa hepimiz çıldıracaktık.
Aradan onca yıl geçti ve hâlâ ödüm patlıyor deprem denilince. O yüzden İzmir merkezli depremde acayip gerildim ve hissettim oradaki insanların neler hissettiğini, nasıl korktuğunu. Yaşanılan felaketin insanlarda nasıl bir korku, endişe, panik, acı bıraktığını iyi biliyorum. Tabi ki hiç deprem yaşamamış kişiler de çok üzüldü ve etkilendi olanlardan ötürü ama emin olun ki, insan aynı şeyi daha önce yaşamışsa, daha beter oluyor duyguları.
Ölen kişi sayısı an itibariyle 58’e yükseldi İzmir’de. Yaralı sayısı ise 896. Arama kurtarma çalışmaları devam ediyor. Şimdiye kadar 104 kişi sağ olarak kurtarıldı. 3’ü ağır 8 kişi yoğun bakımda. 26 binanın ağır hasarlı olduğu ve acil yıkılacağı bilgisi mevcut.
İzmir’de birçok işletme ailelere kucak açtı. Ücretsiz çay/kahve verenler, yemek dağıtanlar vs vs. İzmir ve İzmir dışından birçok gönüllü insan gerek yaralılara, gerek depremzedelere, gerekse hâlâ enkaz altında olanlara yardıma koşturuyor. Afad gibi kuruluşlar ve İzmir belediyesi de soluksuz çalışma içerisinde.
Sanırım felaketin en korkunç yanlarından biri, yıkılan evlerin 99 depremi sonrası getirilen yasalara göre depreme dayanıklı olarak yapılmış olması ve buna rağmen yıkılması. Oysa hepimiz ders almıştık Marmara depreminden ötürü. Buna rağmen gerçekten deprem yasasına uygun olarak yapıldıysa bu evler, buna rağmen neden yıkıldı ve eğer deprem yasasına uygun değilse, 99 depremine ve yasaya rağmen neden bu evler iyileştirilmedi, işte bu sorular kurcalayıp duruyor insanın kafasını ve sorumlular her kimse, öfke doluyor insan onlara, ki onca insan canını yitirmiş, onca insan yaralanmış, onca insan evsiz kalmışken!
Artık söyleyecek sözüm kalmadı buna dair. Çok üzgünüm ve tüm İzmirlilerin üzüntüsünü paylaşıyorum...
İzmirlilere,hatta depremden etkilenmiş olan Yunanistan’a geçmiş olsun diyorum. Yaşamını yitirenlerin yakınlarına başsağlığı, yaralılara şifa diliyor, evsiz kalanlara yardım temenni ediyorum...
ACI’N ACIMDIR İZMİR...