Bugün belki de birçoğunuzun şahit olmadığı, gerçek hayatta benzerleri var olduğu halde bazılarının üç maymunu oynadığı ve yine birçoğunun önyargılarını alt üst edecek gerçek bir hikaye anlatacağım sizlere.
Yakın çevremin bildiği üzere, yıllardır yardıma ihtiyacı olan insanlar için gerek maddi gerekse manevi mücadele veriyorum. Öyle hayatlarla karşılaşıyorum ki çoğu zaman, kendimi insanlıktan utanır halde buluyorum. İşte anlatacağım hikaye de, utancımın en zirvede olduğu, yer yarılsa da dibine girsem dediğim hikayelerden.
Bundan birkaç yıl önce bir kadın irtibata geçti benimle, ki kendisi şuan benim dostum/kardeşimdir. Benim insanlar için verdiğim mücadeleden haberdar olduğunu, bir süredir çalışmalarımızı takip ettiğini ve irtibata geçmek için anca cesaretini topladığını söyledi. Evet benle iletişime geçmişti kadın ama hala endişeliydi ve açamıyordu kendisini bana. Neredeyse her gün konuşmaya başladık kadınla ve kendisini rahat hissetmesi için elimden geleni yapıyordum. Zaman içerisinde yavaş yavaş açmaya başladı bana dünyasını ve korkunç, insanın tüylerini diken diken yapan bir hikaye buldum karşımda.
Kadının nerede yaşadığını, olayların nerelerde geçtiğini ve ismini saklı tutarak, kardeşimizin onayıyla sizlere anlatacağım olan biteni ve anlatım sırasında kardeşimizin adını Ayşe diye zikredeceğim.
Ayşe fakir bir semtte doğmuş. Bodrum katında doğru dürüst ışık görmeyen bir evde yaşarmış. Alkolik babası ve hayatı kocasından yediği dayaklarla geçen annesiyle. Aslında bir abisi varmış ama babasının zulmünden evden kaçmış ve bir daha haber alamamışlar ondan. Babası her akşam zil zurna sarhoş eve gelir ve saçma sapan manalarla onu ve annesini dövmeye kalkarmış. Annesi ona siper olur, kızı dayak yemesin diye daha çok dayak yermiş. Aslında kaç kez annesiyle evden kaçmaya kalkmışlar ama yakalanınca babası evde olmadığı zamanlar kapıyı kilitli tutarmış kaçmasınlar diye.
Ayşe ufacık bir çocukken annesi vefat etmiş. Kadın ölünce bir anda evin bütün yükü Ayşe’nin omuzlarına bırakılmış babası tarafından. Çocuk yaşında ev temizlemek, yemek yapmak, çamaşırları yıkamak gibi işlerle bulmuş kendisini. Bunları aksattığında ise tıpkı annesi gibi dayak yiyormuş.
Yıllar bu zulümle akıp giderken Ayşe genç kız olmaya, serpilmeye başlamış. Sanki çektiği zorluklar yetmiyormuş gibi babasının tacizleri baş göstermiş. Evden kaçmak istese de kilitli kapı yüzünden bunu başaramamış. Kaç kez demir parmaklıklı camdan bağırıp yardım istemiş ama kimse oralı olmamış.
Ayşe 16 yaşına geldiğinde bir gün babası kendisi yaşında bir adamla eve gelmiş ve Ayşe’yi kolundan tuttuğu gibi adamın kollarına atıp “Al artık senindir, sana borcum kalmadı” demiş. Meğer babası kumar masasına Ayşe’yi koymuş, kaybedince de zaten kendisi için değersiz olan kızını bir başkasının kollarına atmış.
Adam Ayşe’yi arabasına götürürken Ayşe çığlıklar atıyormuş yardım edin diye. Ancak yine daha önce olduğu gibi insanlar buna karışmaktan uzak durmuş. Adam Ayşe’yi tekme tokat evine götürmüş ve Ayşe, adamın evine götürüldüğü ilk gece adamın tecavüzüne uğramış.
Ayşe, bir cehennemden başka bir cehenneme gitmiş adeta. Adam da babası gibi evde olmadığı zamanlar kapıyı kitlermiş kaçamasın diye. Geceleri eve sarhoş gelir ve bazen zorla Ayşe’ye sahip olurmuş. Bir süre sonra işler daha da beter bir hâl almış. Adam her gece bir erkekle gelmeye ve getirdiği adama Ayşe’yi satmaya başlamış. Ayşe bağırıp çağırır yalvarırmış yapmasınlar diye ama onu dinleyen olmamış. Adam bir süre sonra Ayşe’ye az buçuk para da vermeye başlamış, hoşnut olsun da sakin dursun diye. Halbuki Ayşe evde hapisken nasıl harcayabilirmiş ki o parayı. Kaçma umuduyla adamdan paraları alıp saklamaya başlamış.
Yıllarca dayanmış bu işkenceye Ayşe. Bu süreçte birkaç kez hamile de kalmış ama adam eve kadın getirip Ayşe’ye kürtaj yaptırmış her defasında. Yıllar sonra bir gün gündüz açılmış kapı, ki adam gündüzleri hiç evde olmazmış normalde. Kanlar içindeymiş ve iki adam kollarına girip eve getirmiş onu. Adam hareket bile edemiyormuş acısından. Sonra Ayşe bir bakmış ki kapı açık, eğer o zaman kaçmazsa hiçbir zaman aynı fırsatı bulamayacağını düşünüp adamın verdiği paralar ve birkaç kıyafet ile evden kaçmaya karar vermiş. Ayşe tam dış kapıdan çıkarken adam ondan yardım istemiş. Beynine kan sıçramış Ayşe’nin adamın yüzüne bakmış ve sadece tükürmüş. Sonra da evden çıkıp gitmiş.
Adam veya babası onu bulamasın diye olduğu yerden en uzak bir bölgeye gitmiş ama orada barınamamış Ayşe. Kendine yeni yaşam kuracağı yer araken bu süreçte bir sokak çocuğunu da almış yanına, evlat bellemiş onu. Birkaç yer değişikliği sonrası bir kasabaya yerleşmiş. Orada yaşayan insanlar onlara sahip çıkmış ve lokalde çay/temizlik işini ona verip garibanlar diye ufak bir ev de tahsis etmişler.
Ayşe artık huzurlu ve daha az korkuyor. Tüm kasaba onu çok seviyor, o da onları. Geçmişini hiç unutmadı ama artık geçmişine rağmen gelecek planı yapabilecek durumda. Hiç okula gitmediği için hem kendisi dışarıdan okuyor hem de çocuğunu okutuyor. Yaraları öyle bir çırpıda sarılacak gibi değil ama eminim ki zamanla birçok şeyin üstesinden gelecek bu cesur kadın.
Anlattıklarımdan da fazlasını yaşası aslında o ama ben mecburen özet geçmek durumunda kaldım.
Herkesin bir hikayesi var şu hayatta. Ancak birçoğumuz bu hikayelere sırtımızı dönüyoruz ve insanlara karşı duvar örüyoruz. Bu da, birçok önyargıyla kaplanmasına ve merhametsizliğe/sevgisizliğe itiyor insanı. Hani fahişe deyip öteliyorsunuz ya insanları, bilmiyorsunuz onların hikayelerini. Üstelik fahişe kelimesini de yanlış kullanıyorsunuz. Örneğin Ayşe’nin hikayesinde sizce Ayşe mi fahişe, yoksa ona bunca zulmü yaşatanlar mı? Kavramları yanlış kullanıyorsunuz ve yadırgadığınız hayatlar içinde ne tür acılar var bilmiyorsunuz. Hikayeleri dinlemeli, birbirinin gönlüne dokunmalı insan. Ki kişi kendisine hakkıyla “İnsanım” diyebilsin ve önyargıları yenebilsin...
Tüm AYŞE’lere selam olsun...
Çok teşekkürler paylaştığın için